Sanatçılar kendilerini, içinde yaşadıkları toplumu romanlarda okuyup yazıyorlardı. Kuru yığınların okuma yazma derdi olmadığından sinema halkın ufkunu açıyordu
Sinema Ağlamak veya Gülmek
Ülkemizde insanlar sinemaya önce meraktan gitmeye başladı. Merak hayranlık uyandırdı. İnsan/toplum artık kendini ekranda seyrediyordu. İnsanın kendini yahut kendi benzerinin hikayesini ekranda seyretmesi önemliydi. Zira aydın ve sanatçılar kendilerini ve içinde yaşadıkları toplumu romanlarda okuyup yazıyorlardı. Ancak kuru yığınların okuma ve yazma derdi olmadığı için sinema halkın ufkunu açıyordu. Halkı bilgilendiriyor, başka dünyaları gösteriyordu. Halkın aydınlanmasını sağlayan sinema tecrübesi daha sonra TV olarak evlere girdiğinde avam için bir devrim niteliğindeydi. Bilgisayar internet ise bu devrimi zirveye taşımış, artık halk sadece seyirci olmakla kalmamış oyunculuğa da soyunmuştur. Sosyal medyeda eğitimli eğitimsiz kadın ve erkeklerin yaptığı paylaşımlar, özel içeriklerden beğeni ve para kazanmalar sinemadan sosyal medyaya evirilmenin doğurduğu sonuçlardan yalnızca biridir.
Merakla başlayan sinema hayranlık sonrasında alışkanlık yaratmıştır. Türk halkı uzun süre 1960'ların ortalarına kadar melodram aşk filmleri izleyip ağlamak için sinemaya gitmiştir. Trajediden beslenen bu kuşağın ruhunda kadim zamanlardan kalma izler bulunuyordu. Halen klasik edebiyat ve klasik müziğimizi dinleyen Osmanlı bakiyesi anneler ve babalar yaşıyordu. Zeki Müren'in bu dönemde zirveye çıkması anlamsız değildir. İstanbul Türkçesini en güzel şekilde konuşan, en güzel şekilde sanat müziği icra eden Zeki Müren'in efemine tavırlarına rağmen milyonlarca kadın hayranı vardı. Çünkü kadını henüz feminen duygularla erkeğe yanaştırma/benzetme eğilimi revaçta değildi.
60-70 yılları arasında şehirlere göç, siyasi hareketlenmeler bir yandan toplumu çatıştırırken diğer yandan "savaşma seviş" noktasına getiriyordu. Bu defa halk, sosyal konuları ve sınıf çatışmasını işleyen filmlere yönelmiştir. Bu filmleri seyreden insanlar artık ağlamak istemiyor, kavga etmek mücadele etmek sınıf farkını yenmek istiyordu. Zira Öfkeliydiler hesaplaşmak, çatışmak istiyorlardı. Halkın bu duygusunu sinema güzel bir şekilde işlemiş, kaçakçılık, köy, ağa-maraba, zengin-fakir konulu filmler ilgi görmüştür. Bu dönemin ruhu Yılmaz Güney ve Cüneyt Arkın'ı çıkarmıştır. Bu ikisi beyazperde sınıf ve ideolojik çatışmanın semboleri olmuşlardır. Halk ise vurdulu kırdılı sosyal içerikli filmleri seyrederek duygularını tatmin etmiştir. 70'lerin ortasından 80'lerin ortasına kadar çatışma ve kavgadan bıkmış olan halkı ruh halini keşfeden sinema bu defa seks filmlerine yönelmiştir. Bu dönemde sinema yalnız erkeklerindir ve beyaz perdenin tek bir idol kadını vardır Arzu Okay!
Aslında durumun sosyopsikolojik açılımı şudur: Nasıl ki cinayet işleyen katil veya bir suçlu meyhane, kerhane veya pavyona gidip kadın kucağına rahatlamak istiyorsa, kavga ve çatışmadan yorulmuş kitlelerde seks ve porno filmlerine yönelmiş, cinsel filmlere sığınmıştır. Bu dönemde sinemada cinselliği yeni keşfeden Türk erkeği hakikatte yaşayamadığını hayal perdesinde yaşamak istemiştir. Kadınların bu noktaya gelmesi için ancak 2000'li yılları beklemesi gerekiyordu. Çünkü cinsellik tabuydu kadın evdeydi, kutsaldı, henüz sokağa tam anlamıyla çıkmamıştı. Ülkenin Doğusunda o yıllarda onlarca töre ve namus cinayeti işleniyordu. Kadınlar sıkışmışlıktan intihar ediyorlardı.
Dün tecavüze uğrayan kızın kurtarılmasını bir kahramanlık olarak gören toplum filmin kahramanını ayakta alkışlarken, seks filmlerinde ırzına geçilen kızların becerilmesini zevk alarak seyrediyordu artık. 80 sonrası Türk sinemadında fetret devri olmuş piyasaya Amerikan filleri hakim olmuştur. Yeşilçam gitmiş Hollywood gelmiştir. Toplum kendi gerçeğinden kaçarak Amerikan gerçeğini kanıksamış, şehri değil artık metropolü merak etmiştir.Türk sinemasında Malkoçoğlu'nun kızı tecavüzden kurtarmasını alkışlayan toplum bu defa Vietnam esirlerini kurtaran Rambo'yu ayakta alkışlamıştır. Tıpkı kızılderili öldüren kovboyları tuttuğu gibi işgalci Amerikayı tutmuştur.
Televizyonun yaygınlaşmasıyla sinema ikinci üçüncü plana düşmüştür. Televizyon, bilgisayar, internet denilen sosyal medya yalnız evimizi değil beynimizi de işgal etmiştir. Artık cep telefonsuz insan kendini eksik hissetmektedir. Cep telefonu bilgi veren akıl hocası, yol gösteren rehber, eğlendiren sinema televizyon pavyon bar hatta kerhane... Ağlamak için sinemaya giden halk, çatışan toplumsal olaylar, bedenin ve cinselliğin keşfini sinemada tanıdıktan sonra 2000'li yıllarda artık gülmek için sinemaya gitmektedir. Sinemayı cebinde taşıyor. Eskisi gibi sinema revaçta değil ama bilgisayar ve cep telefonu ve internet sinemanın yaptığının yüz katı daha iyi hizmet veriyor. Her yerde hazır ve nazır. Sinema; evde bilgasayar ve televizyonda, sokakta ceptedir.
Yüzyıllık sinema macerasından sonra şekilden şekile giren toplum yorulmuş, içinde bulunduğu ruh halinden kurtulmak için gülmek istiyor. Bu yüzden mizaha sarılmış. Gülmek kahkaha atmak böylece kendi kendisiyle yüzleşmekten kaçmak istiyor.
Gülmek yani mizah iki kaynaktan beslenir. Zekadan ve zekerden. Toplum geldiği bu noktada bir yandan zekayı zorlarken diğer yandan zekerle dövmeyi küfretmeyi öğrenmiştir. Zekerin sövmenin rahatlatıcı bir yanı vardır. Roma ve Yunan'da sopanın zekeri anlamı vardır. Toplumu terbiye edici olarak polisin eline verilmiştir. Tek kişilik showlarda ve komedi filmlerde küfrün bini bir para. Ayrıca kadınlar küfretmeyi erkekten daha iyi yapıyor bu filmlerde. Köyde "götün götün gel" diyen köylü kadının yerini şehirde "götüne...." diye küfreden kadın almış.
Cinsellik sövmek insanın en doğal hali. Yani medenileşmemiş insanın en ilkel durumu. Mizah cinsellikten sövmekten beslendiği için artık filmler, skeçler, tek kişilik showlar zeker ve vulva etrafında dönüp duruyor. Toplumun geldiği bu nokta gerçekte iki şeyin habercisi. Birincisi modern insan ilk insana doğru evriliyor yani ilkelleşiyor. Binlerce yıllık vahşilikten evrilip gelen insan artık durmadan evrim geçirdiği için yorulmuş, özüne dönmüş oluyor. İkincisi toplum ağlayarak geldiği bu noktada gülerek perdeyi kapatmak istiyor. Bu durum iyiye mi alemet bilemiyorum. Çünkü ağlamak düşünmenin gülmek delirmenin işareti... Aristoteles'in deyişiyle ağlamak soyluluk gülmek soysuzluk! Toplum soylu başlattığı tarihsel yolculuğunu soysuzluğa teslim ederek devam ediyor.