Mustafa Akkad’ın Çağrı filminin ne büyük zorluklarla çektiğini öğrenmek istiyorsanız Yılmaz Özdil’in bu filmin kamera arkasını anlattığı paylaşımı izlemelisiniz.

ÇAĞRI, MUAVİYE FİLMİ Ve TEK KİŞİLİK SHOWLAR

I.

Ortadoğu’da haritalar çizilirken sosyal medyada kimlik ve mezhep üzerinden o denli çok paylaşım yapılıyor ki, bunun gizli bir el tarafından yönlendirildiğini görmemek için ancak kör olmak gerekir. Bir yanda gazeteciler, yazarlar, stratejistler diğer yanda şovmenler ve cahil halk kitleleri… Ortadoğu’daki yeraltı kaynaklarının paylaşım savaşı ve yeni haritaların çizilmesini göremeyenler, mezhep ve kimlik üzerinden yürümektedirler. Özellikle son günlerde tek kişilik Showlarıyla ben aleviyim deyip güya Alevilik üzerinden, ben İslamcıyım deyim din üzerinden, ben kürdüm deyip kürtlük üzerinden komiklik yapanların sosyal medyada binlerce kişi tarafından takip edilmesi dikkate şayandır. Aslında bu Showlarla toplum bir yandan komedi üzerinden ayrıştırılırken diğer yandan kimlik ve mezhep üzerinden “öteki” oluşturulmaya çalışılıyor. Bu masumane görünen Showların bir anda furya olarak sosyal medyada varlık göstermesi gizli bir gücün toplum mühendisliğine soyunduğunu göstermektedir.

II.

Arap ülkelerinde yayınlanmaya başlayan Muaviye filmini de mezhep üzerinden yapılmak istenenin toplum mühendisliği olduğunu unutmamak gerekir. Bu film üzerine yapılan tartışmalara girmeden önce 1976 yılında çekilen Çağrı filmi üzerinden bir giriş yapmak istiyorum. Suriyeli yönetmen Mustafa Akkad’ın Çağrı filminin nasıl büyük zorluklar içinde çektiğini öğrenmek istiyorsanız Yılmaz Özdil’in bu filmin kamera arkasını anlattığı paylaşımı mutlaka izlemelisiniz. Özdil’in anlattığına göre suriye ve Amerika vatandaşı olan Mustafa Akkad, çocuklarına ve İslam dünyasına İslam’ı güzel bir şekilde nasıl anlatırım çabasına giriyor. Öyle bir şey yapmalıyım ki hem Müslümanlara hem de Amerika ve Avrupa’daki ecnebilere İslam konusunda güzel bir mesaj vermeliyim diye düşünüyor. Bu amaçla peygamberimizin hayatını filme almak istiyor. Böylece İslam hakkındaki ön yargıları yıkmak, İslam'ın hoşgörüsünü anlatmak istiyor. Ancak bu filmi çekmek için çok büyük bütçe gerekiyor. Hollywood’da Yahudi lobisi güçlü olduğundan bu filmi orada çekilmeyeceğini biliyor. Beş yıl boyunca Arap ülkelerinin başkentlerini dolaşıyor Kuveyt, Libya ve Fas’ı ikna ediyor. Bu ülkeler filmi yapmak için on milyon dolar veriyor. Paralar bir İsviçre bankasına yatırılıyor. Yılmaz Özdil’in anlattığına göre bu sırada Adnan Kaşıkçı, Mustafa Akkad’ın filmi çektiğini öğrenince “ne kadar para istiyorsan vereyim” diyor. Beyrutta büro tutup çalışmasını sağlıyor. Bilindiği üzere Adnan Kaşıkçı Suudili milyarder. Akkad Beyrut’ta çalışmaya başlıyor Mısır’da El Ezher’de senaryoyu hazırlıyor. Senaryonun senaristi bir Amerikalı ama senaryoyu inceleyip onaylayan Ezher uleması. Senaryonun her sahifesini onay veriyorlar. Bir yılda tamamlanıyor. Bu senaryo ile Lübnan’a gidip Yüksek Şii Konseyi’ne sunuyor. Suudi Arabistan’a sunuyor. Suudi örgütü Rabıta onay vermiyor. Haramdır diyor. Arabistan karşı çıkınca Adnan Kaşıkçı da desteğini geri çekiyor. Ardından Kuveyt’te desteğini çekiyor, Filmin çekimi zora giriyor. Akkad Fas’a gidiyor. Fas Kralı II. Hasan destek veriyor. Fas’ta çekilmesi için stüdyo inşa ediyor. Temsili Mekke ve Kabe’yi kuruyor. Altı ay filmi çekiyor. Filmin çekimi devam ettiği sırada Kral, Akkad’ı çağırıp “derhal Fas’ı terk etmesini istiyor. Kralın huzurunda çıktıktan sonra Akkad’a; "İslam Konferansının Fas’ta düzenleneceğini, çağrı filmi burada çekildiğinden dolayı Suudi Kralı Faysal’ın toplantıya katılmayacağını, bu yüzden Fas Kralı Suudi ile arası bozulmasından korktuğundan dolayı ülkesinden gitmeni istiyor" diyorlar. Suudi’nin filmi boykot etmesinden sonra diğer ülkeler de boykot ediyor. Akkad bu defa Libya’ya gidip Kaddafi ile görüşüyor. Kaddafi’ye “Eğer izin verirseniz filmin bir bölümünü izlettireyim” diyor. Kaddafi peygamberin Kabe’de taşlanma sahnesini izleyince “Allah-ü Ekber” deyip koltuğundan kalkıyor. “Bu film mutlaka tamamlamalı. Bütün masrafları karışılıyorum” diyor. Ardından beş bin kişilik figüran için de ordu komutanı ile halk direniş örgütünü figüran olarak Akkad'uın emrine veriyor. Filmin çekimi Libya’da yeniden yapılıyor. Tabi filmin çekiminde ilginç şeyler yaşanıyor. Örneğin Akkad, Uhut Savaşı sahnesinde okçular tepesini terk etmesini istiyor figüranlardan. Kimse yerinden kıpırdamıyor. Belki on defa tekrar ediyor ama nafile. Bunun bir film olduğunu söylüyor. Figüranlar kendilerini filme öylesine kaptırmışlar ki, okçular tepesini terk ettiklerinde gerçekten peygamber zarar göreceğine inanıyorlar. “Biz Müslümanız mevzimizi terk etmeyiz, peygambere zarar gelir” diyorlar.

Hayal ve hakikat iç içe geçmiş… Akkad filmin müziğini Lawrance filminin müziğini yapan Maurice Jarre’e yaptırıyor. Bugün bu filmin müziği İran’da resmi cenaze törenlerinde çalınıyor. Film ilk önce İngiltere’de vizyona giriyor. Ancak İslam ülkeleri filmi yasaklıyor. Hatta İslamcılar filmin gösterildiği sinema salonlarına saldırıyor. Akkad tehdit ediliyor, can güvenliği tehlikeye giriyor. Korumayla dolaşıyor. Ancak filmi izleyenler sinemadan ağlaya ağlaya çıkıyorlar. Filmi seyredenlerin birbirine tavsiyesiyle film büyük ilgi görüyor ve islam ülkeleri yasağı kaldırıyor. Yalnızca iki ülke kaldırmıyor yasağı. Biri Mısır diğeri İran. İran filmi şah döneminde yasaklamış. Oysa filmin gösterildiği tarihte İran’da İslam devrimi olmuş. Humeyni de yasağı kaldırmamış. Akkad mollalarla görüşmüş. İran’ın filme yasak koymasının nedeni ise ezan sahnesiymiş. Çünkü onların ezanı “Aliyun veliyullah” diye okunduğu için yasak koymuşlar. Yani mezhep farkından dolayı… Akkad yasağın kaldırılması için Humeyni ile görüşmüş. Humeyni’nin huzuruna çıkmış, filmi hikayesini anlatmış. Humeyni Hz. Peygamber döneminde Şii- Sünni ayrımı yoktur, diyerek yasağı kaldırmış. Bu izinle Akkad hayatının başarısını elde etmiş. Bütün sinemalarda gösterilmiş. İlk kez yabancı film Çağrı İran’da seyredilmiş. O güne kadar yabancı filmlerin İran’da izlenmesi yasakmış. Senaryosu Mısır’da yazılmış olmasına rağmen yasağı kaldırmamışlar. Mısır’da el Ezher’in sansür heyeti hükümetlerin değişimiyle fetvaları da değişiyor. İktidara göre fetva verdiklerinden dolayı, bir önceki sansür heyetinin onay verdiği filme bu yeni sansür heyeti yasak koymuş. Önceki sansür heyeti onay vermiş görüştüğü yeni heyet izin vermemiş. Film dünya çapında başarı sağlamış on iki dile çevrilmiş. Akkad sinemayla İslamiyet’i tanıtmış. Ne yazık ki bu büyük yönetmen 2005 yılında Ürdün’ün başkenti Amman’da Hayat Otel’in kızıyla birlikte kaldığı sırada El Kaide’nin bombalı saldırısı sonucu şehit olmuştur. Gayri Müslimler kalıyor diye aynı anda üç oteli bombalayan el Kaidenin bu saldırısında 57 kişi ölmüş, bunlardan kırk kişiden fazlası Müslüman... Trajik olan bu filmi mezhep taassubu gütmeden peygamberin mesajını en güzel şekilde filme aktaran Mustafa Akkad’ın İslamcılar eliyle öldürülmesi. Ayrıca filmin çekilmesinde büyük katkıları olan Muammer Kaddafi’nin halkı tarafından linç edilmesidir. 2011 yılında Kaddafi halkı tarafından linç edilerek öldürüldüğü sırada Amerikalı Bush ve Fransa Cumhurbaşkanı Libya’yı bombalatırken kendilerini "Haçlı ordusu” diye tanımlıyorlar...

III.

Gelelim bugünlerde Arap dünyasında tartışılan bir başka filme: Muaviye! İslam tarihinde Muaviye’ye sıra gelene kadar birçok sahabe/kahraman vardır. Ancak Arap milliyetçiliği ve mezhepçiliği yükselişe geçtiği için bu filmin çekilip vizyona girmesi anlamlı. Büyük ihtimalle bu filmin çekilmesinin akıl hocaları coğrafyayı yeniden çizmeye çalışan, bölgedeki kimlik ve mezhep kavgasını derinleştirmek isteyen İsrail/Amerika ve İngiltere’dir. Coğrafyanın mezhep kavgalarıyla birbirini yediği bir süreçte bu filmin vizyona girmesi oldukça dikkat çekicidir.

Zülfü Livaneli’nin anlattığına göre Suudi Arabistan merkezli filmde Muaviye’nin hayatı anlatılıyormuş. İslam dinini Hz. Muhammed getirmiş ama onu devlet ve imparatorluk yapan kişi Muaviye’miş. Bu yüzden Araplar Muaviye’ye ayrı bir önem verirler. Güya Muaviye olmaza İslam devlet veya imparatorluk olamazmış. Hz. Ali’den çok az bahsedildiği filmde Hz. Osman katline yer verilmiş. Ayrıca Yezit’e değiniyorlarmış. Hz. Hüseyin ise bozguncu imiş. Yezit Araplar arasında çıkan nifakı halletmiş. Bir de tarihin en pahalı filmini çektikleri için övünüyorlarmış. Şimdiye kadar Kaddafi hariç hangi Arap ülkesi büyük bütçelerle Hz. Peygamberin filmini çekmiştir? Filmi şimdilik Mısır ve Irak devleti yasaklamış. Bu filmin çekilmesinin İslam dünyasına bir faydası var mıdır? Belki Arap milliyetçilerinin ruhunu okşayabilir. Ezildikleri, bir avuç Yahudi’ye yenildikleri ve darmadağın oldukları bu süreçte Muaviye figürü üzerinden ezik ruhlarını rahatlatmak istiyor olabilirler. Ancak bu film içinde bulundukları rezil ve aşağılanmalarını tedavi edemez. Bilakis Arap coğrafyasını daha da dağınık ve kavgalı hale getirir. örneğin Muaviye filmi ile ilgili olarak çıkan haberde; “Muaviye'nin hassas konuları 'Halife Osman bin Affan'ın suikastından sonra erken dönem Müslüman cemaati içinde yaşanan ve Muaviye'nin Emevi devletini kurmasına yol açan bölünmeyi ayrıntılarıyla anlatan' dizi Irak'ta da tartışma yarattı. Yetkililer, 'mezhepsel anlaşmazlıklar' ve 'toplumsal barış' tehditleri korkularını gerekçe göstererek diziyi yasakladı” bilgileri yer alıyor. Mustafa Akkad’ın mezhep taassubundan uzak, sırf mesaj yüklü filminin çekilmemesi için binbir dereden su getiren Arap krallıkları nedense tarihte kalmış mezhep kavgasını derinleştirecek İslam tarihinin tartışılan ismi ve yumuşak karnı Muaviye’nin filmini milyon dolar harcayarak vizyona sokmuşlardır. Peygamberin hayatının anlatıldığı filmi çekmemek için her yolu mubah gören Arap krallıkları bu sancılı süreçte Muaviye filmini neden çeker acaba? Ortadoğu’da Muaviye filminin vizyona sokulması ile İslam dünyasındaki mezhep kavgalarının kaşınmasının bir anlamı var mı? Müslümanların üzerinde ittifak ettiği rol model kahramanlar dururken Muaviye filminin çekilmesi bence anlamlıdır. Peygamber filminin çekilmesine mesafeli duran Arap krallıklarının Muaviye filmini desteklemeleri iki yüzlülüktür. İslam değil Arap milliyetçiliği ve mezhepçiliğinin yükselişe geçtiğinin işaretidir.

Çağrı filminin insanların ruhunda yarattığı olumlu ve güzel mesajı göremeyen Arap krallıkları Muaviye filminin ayrılıklara neden olacak boyutunu da ne yazık ki göremiyorlar.

Not: çağrı filminin kamera arkası hikayesi Yılmaz Özdil'in video paylaşımından özetlenmiştir.