Acının kapısını çalmadığı kimse yoktu. Film gibi hikâyeler… Dinlerken bile tüylerin diken diken oluyor. Anlatması da dinlemesi de o kadar zor ki...
Birkaç gündür Peyami Safa Stefan Zweig karşılaştırması yapılıyor. Kuşkusuz favorim, Zweig. Ancak bu batı edebiyatında.
Lambalar yanar, masallar anlatılırdı. Sarı ampullü lambalar… Askere gidecekler davet edilir, harçlık verilirdi. Kavgamızı bilirdik, acımızı bilirdik.
Kapı gezmiş, çöpleri toplamış, eve öyle gelmişti. Eve gelirken uğradığı belediyede eline tutuşturdukları maaşından Elif anaya kirayı ödeyecekti
Yerinde çakılı kalan inatçı bir yoksulluktu onlarınkisi. Büyüyen şehir, yükselen binalar, hızı artan arabalar... Onlar hep aynı yerdeydi.
İşe yaramadığını düşündükleri için mezarlığa verdiler. Göz önünde olmasından rahatsız olanlar onu mezarlığa vererek gözden kaybolmasını istemişlerdii
Telefonumda beş cevapsız arama vardı. Hiçbiri kayıtlı değildi. Bu yüzden isim yazmıyordu. Sırasıyla hepsini aradım. Hepsi de ihtiyaçlarını sıraladı.
Bir vesileyle Karadağ deprem konutlarını ziyaret ettim. Yıllar önce buralarda ağaçlandırma çalışması yapmış biri olarak eski halini bildiğimden şaşırmadım.
Ayakkabı boyacıları 'Ulu Camii’n avlu duvarı dibindeki kaldırımda otururlardı. Tuvaletin giriş kapısıyla cami giriş kapısı arasında müşteri beklerlerdi .
Haydarlı meşeliğinden başlar iniş. Bej mermerlere kara bir yılan gibi uzanan asfalttan gittikçe yeşilden maviye kayar renkler