sular tersine akabiliyormuş meğer, meğer bütün kavramlar efendilerin dilinde başka başka anlamlar kazanabiliyormuş. kardeşmişiz de haberimiz yokmuş.
BİLİP BİLMEDİĞİMİZ
Barıştan bahsetmek sanıldığı kadar zor değilmiş meğer.
Vatan hainliği değilmiş barıştan bahsetmek, bölücülük değilmiş.
Efendiler dileyince sular tersine akabiliyormuş meğer, meğer bütün kavramlar efendilerin dilinde başka başka anlamlar kazanabiliyormuş.
Hepimiz kardeşmişiz de meğer haberimiz yokmuş.
Bin yıldır bu topraklar üzerinde etle tırnak gibiymişiz de bunu yeni öğreniyormuşuz meğer.
Aynı bağın gülü, aynı dağın yeli, aynı sazın teliymişiz de aramızda nifak sokanlar meğer hep başkalarıymış.
Ah! Ne kadar ahmakmışız da demeye dilimiz varmıyor şimdi.
Aldatıldık demek de pek inandırıcı gelmiyor.
Varsayın ki yüzümüz kasap süngeri ile yıkanmış,
Varsayın ki geçmişe sünger çekmiş, yeni bir sabaha uyanmışız,
Varsayın ki cahiliye dönemini geride bırakmış, tövbe etmiş aydınlanmışız.
Varsayın ki barıştan, kardeşlikten, aynı topraklar üzerinde bin yıllardır el ele gönül gönüle yaşayan insanların birlikte yaşayabileceği daha güzel bin yılların olabileceği üzerine düşler kuran insanları hainlikle suçlamamış, bölücülükle yargılamamış, linç etmemiş, ötekileştirmemiş, bu mavi gökyüzünü kendilerine dar etmemişiz..
Her biri için ayrı ayrı dar ağaçları kurmamışız varsayın...
***
Çok değil, bundan birkaç ay önce bugün konuşulanları konuşan herkes hain ilan ediliyordu.
Bugün yazılanları yazanlar hakkında suç duyurusunda bulunuluyor, savcılar kendiliğinden harekete geçiyordu.
Bugün sosyal medyada barış güzellemesi yapanlar, dün kıyısından köşesinden aynı konularda yazanları linç etmekle meşguldü.
Bugün, televizyon ekranlarda, her şeyin çok güzel olacağını tartışanlar, düne kadar benzer konularda konuşanları Silivri’yle tehdit ediyordu.
İlkesizliğin kitabını yazmakta ne kadar mahir olduklarını biliyoruz.
Kendilerine has bir duruşlarının olmadığını,
Rabbimizin kendilerine bahşettiği akılla düşünmediklerini,
Kendilerine ait bir dünya görüşlerinin olmadığını,
Gücün yanında saf tutmayı imanın şartlarından biri gibi gördüklerini ve daha birçok şeyi biliyoruz.
Bilmediğimiz, aynaya bakınca utanç duyup duymadıklarıdır.
Çoluk çocuklarına karşı yüzlerinin kızarıp kızarmadığıdır.
Linç ettikleri arkadaşlarına karşı bir mahcupiyet yaşayıp yaşamadıklarıdır.
Bir kalemde üstünü çizdikleri toplumun farklı kesimlerine karşı bir özür dileyip dilemeyecekleridir.
Kul hakkı tövbe etmekle ödenmez, bunu biliyoruz. Özür dilemekle ödenen bir borç da değildir, bunu da biliyoruz.
Bilmediğimiz, birkaç ay öncesine kadar, bugün kendileriyle aynı şeyi söyleyenlere karşı elde kılıç nara atanların, taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayız demekle kul hakkına girip girmediklerinin farkında olup olmadıklarıdır...