Üç gündür Antep’teyim.
Aralıksız yağmur yağıyor.
Bazen balkondan, bazen pencereden, bazen bir kafenin terasından yağmurda kaçışan insanları izliyorum.
Yağmurun dilimizdeki bir diğer adı biliyorsunuz, rahmettir.
Rahmet, Rabbimizin kullarına acıması, bağışlamasıdır.
Rahmet, şefkattir, vicdandır, yumuşaklıktır, ahlaktır, bir çocuk masumluğu, yeni açmış bir çiçek yaprağıdır; temizdir, lekesizdir, günahsızdır…
Böyle bir rahmet mevsiminde, dudakların bunca iyilikten ve güzellikten, parmakların bunca ahlaktan ve vicdandan bahsettiği bu rahmet mevsiminde kalplerin bunca kurak ve acımasız olması neyle açıklanabilir bilmiyorum.
Bunca yalanın, bunca iftiranın, bunca tehdidin, bunca şantaj ve karalamanın zerre-i miskal kadar ahlaktan ve vicdandan nasibini almış bir kalpte barınması mümkün olamaz.
Hiçbir inançlı insan, inancı ne olursa olsun, hiçbir servet, mal, mülk, makam karşılığında, bilerek isteyerek kul hakkına bunca girip, vicdanını şeytana bu kadar kolay teslim edemez.
Hiçbir inançlı insan, hasmı kim olursa olsun bunca kolay iftira edemez, nahak yere bunca düşmanlık besleyemez, bilerek ve isteyerek bunca günaha giremez.
Bu rahmet mevsiminde yaşanan bunca ahlaksızlık, kitapla, sünnetle, kelimelerle izah edilemez.
Yeryüzünde Allah’a inanmış hiçbir kul, bunca kula kulluk edip, onu kutsayamaz…
Hiçbir haysiyetli insan, haysiyetini ayaklar altına alma pahasına bunca alçalamaz, inançlarını bunca ayaklar altına seremez…
Ahlak sahibi, vicdan sahibi, çoluk çocuk sahibi hiç kimse, dünyayı bunca kendinden ibaret görüp, başkalarına cehennemi yaşatmak için bunca bir çabanın içine giremez…
Suskunum, üzgünüm, kederliyim…
Kalbimde kalan son umut kırıntılarını kaybetmemek ve onları yeniden yeşertmek için çıkıp yağmurun altında dolaşıyorum…
Böyle bir rahmet mevsiminde bunca kuraklık, bunca insafsızlık, bunca ahlaksızlık herkese çok fazla gelir; Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi” bağışla bizi diyorum.