Kim olduklarına bakmaksızın yaptıkları eleştirileri ciddiye alıyor, haklı olduklarını söylemekle beraber göz ardı ettikleri hususa açıklık getirmek istiyorum.

Şehrin sorunlarını yazmadığım ile ilgili eleştiriler alıyorum.

Mesajların içeriklerine ve yazanların kim olduklarına bakmaksızın yaptıkları eleştirileri ciddiye alıyor, haklı olduklarını söylemekle beraber göz ardı ettikleri bir hususa açıklık getirmek istiyorum.

En başta şunu söylemeliyim. Kendimle ilgili yazmak çok hoşlandığım bir şey değil. Sebebi şu; faydası yok. Gereği yok.

Nasıl biri olduğunuzu başkaları anlatsa daha doğru. Buna da gerek yok ya, ama illaki olacaksa başkası yapsa daha iyi… Bence tabi…

Bu ülkede kötü biri olmadığınızı anlatmaktan, doğrularınızı anlatmaya zaman kalmıyor. Daha ötesi, ömrünüz yetmiyor.

Geçelim bunu. Yeter.

Gerek şehir gerek ülke sorunlarına olan duyarlılığımı anlatmama gerek yok. On yıllardır gazetelere, dergilere, televizyonlara aklım erdiğince konuştum, yazdım, anlattım.

Yetmedi, kitaplar yazdım, yazmaya çalıştım.

Eksik, fazla, ölçüsüz, her neyse de yaptım ve hepsi bana aitti, benimdi, bendendi.

İtildiğinden öte gitmeyen el arabası olmaya gerek yok. Bırakıldığım yerde kalmak istemiyorum. Gidebildiğim kadar gitmek istiyorum. Bunun için de kendimi en rahat hissettiğim işi yapmalıyım.

Kısaca gazeteci değilim. Gazeteci olmadığımdan günlük, anlık gözlemler yapmıyorum. Daha genel… Daha karmaşık… Daha projektif yazıyorum. Öyküleştirdiğim olaylar üzerinden mesajlar vermeye çalışıyorum. İnsan, aile, eğitim, bilgi, ahlak temaları işliyorum. Neredeyse elli yıldır yaptığım bu. Alışkanlığım, kalitem, kapasitem, kalibrem bu.

Ormancılığı seviyorum, ama bunu daha çok seviyorum. Böyle daha rahatım. Daha iyiyim. Daha iyi hissediyorum. Zorlanmıyorum. Kasılmıyorum. Siyasete tahvil etmiyorum. En iyi yaptığım, yapabildiğim iş üzerinden faydalı olmaya çalışıyorum. Herkes beğenmek zorunda değil. Gerek de yok.

Cervantes’in Don Kişot’u bana göre ki edebiyat çevrelerince de kabul gören bu, dünyanın en iyi romanı ve 500 yıldır daha iyisini yazılmadı. Ancak bir başkası televizyonlardaki sabah programlarının birbirini aldatan karı koca hikâyelerini daha çekici bulabilir. Onlara da sorsanız belki Don Kişot’u beğeneceklerdir, ama oturup okumayı külfet sayarlar.

Ben inandığım ve düşündüğüm gibi yaşamak istiyorum. Nitelikli yalnızlığı faydasız kalabalıklara tercih ediyorum.

Gazeteci şehrin toz içindeki halini köşesine taşır, haber yapar, bense liyakatsizliğin ömrümüzden alıp götürdüğü zamanı iyilerin nasıl daha güzel kullanabildiklerini öyküleştiririm.

İlkini en iyi yapacak yapsın, ikincisini kendine güvenen, kendine iş edinen yapsın.

Biri diğerinden daha iyi ya da kötü değil. İkisi de kıymetli. İkisi de gerekli.

Herkes aynı işi yapmamalı.

Herkes berber olursa kim fırıncılık yapacak?

Herkes sıvacı olursa kim boya yapacak?

Sanırım şurada da hata yapıyoruz.

Kumaşı en doğru işleyen terzinin çok iyi bir oto tamircisi de olabileceğini düşünüyoruz.

Böyleleri var, yok değil. Fakat birini daha iyi yapacağı kesin. Bırakalım, en iyi, en doğru bildiğini yapsın. Yapsın ki biz de o da mutlu olsun.