Türk mutfağı dünyanın en zengin mutfaklarından biri olmasına rağmen, o cin eniklerindeki vergi çeşidi bizim yemek çeşitlerimizden katbekat fazladır diyebiliriz.

Türk mutfağı dünyanın en zengin mutfaklarından biri olmasına rağmen, o cin eniklerindeki vergi çeşidi bizim yemek çeşitlerimizden katbekat fazladır diyebiliriz.

Haklarını teslim etmek gerekir ki vergi çeşidi konusunda bizden fersah fersah ilerideler. Hatta yeni vergiler bulma konusundaki hızları, bizim teknolojik alanlarda kaydettiğimiz hızla yarışabilir de diyebiliriz.

Yani şu Batılılar var ya, kendi halkını soyma konusunda gerçekten çok mahirler; kaba etlerinden element uydurur gibi her gün yeni bir vergi türü uyduruyorlar.

Onlara kalsa kendi ülkelerinden bindikleri araçlar, kullandıkları cep telefonları bizdekilerden çok daha ucuz.

Bir de şüyuu vukuundan beter bir başka mevzu var ki o da iğneden ipliğe, tepeden tırnağa tükettiğimiz her şeyin kendileri tarafından üretildiği zehabına kapılmalarıdır.

Bütün bu dediklerimizin, beyinlerine ahmaklık enjekte edilmiş cenabet Batılıların bir kulağından girip öteki kulağından çıktığını biliyoruz. Yani biz ne dersek diyelim kendi bildiklerini okuyacak, odunum da odunum demekten geri durmayacaklardır.

Sonuçta iyiliğin, güzelliğin, doğru sözün nerede alıcısı olmuş ki o alçak Batı’da olsun? Şimdi bunlar sırf yalan olana inanıyorlar, içinde yalan olmayan hiçbir söze inanmıyorlar diye de tutup sırf bize inansınlar diye yalan söyleyecek değiliz.

Hem bunlar neye inanıyorlar ki söylediğimiz doğrulara inansınlar?

Allah’a mı inanıyorlar?

Kitaba mı inanıyorlar?

Peygamberlere mi inanıyorlar?

Ahiret gününe mi inanıyorlar?

Bütün bunlara inanmayan bir toplumun, bilimin, teknolojinin, refahın ve her türlü gelişmişliğin ana vatanı olduğumuza inanmalarını mümkün mü?

Biz biliyoruz ki gerçekten böyle olduğuna inansalar bile, yine de hasutluklarından inanmamış görünürler.

Bizim de çok umurumuzdaydı sanki.

Namaz kılmaz, oruç tutmaz, zekât vermez bir toplumun bizimle ilgili ne düşündüğünün bizim açımızdan hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.

Bize inanmadıkları gibi bizim de kendileri gibi yalanlara inanmamızı bekliyorlar.

İstiyorlar ki biz de onlar gibi, “Her taraftan bize saldırıyorlar, bizi çökertmek istiyorlar, büyük komplolarla karşı karşıyayız, ekonomimizi hedef almışlar” hezeyanıyla her şeye zam yaparak kendi vatandaşımıza Deli Dumrul vergileri uygulayalım.

İstiyorlar ki biz de kendileri gibi hırsız olalım, har vurup harman savuralım, sonra da kendileri gibi iğneden ipliğe, samandan tezeğe, pirinçten buğdaya, soğandan patatese her şeyi ithal edelim.

“Bizim onlar gibi olmamızla onların eline ne geçecek, neden illaki bizi kendilerine benzetmek istiyorlar” şeklinde sual edecek olursanız, ellerine bir şey geçeceğinden değil, terbiyesizliklerinden yapıyorlar bunu.

Sözde biz de onlar gibi yalancılardan ve hırsızlardan olunca “Sizinle bizim aramızda fark kalmadı?” diyecekler. Böylece bizimle eşit hale gelecek ve kendi zalimliklerini masumane gösterecek yeni bir günâh keçisi bulmuş olacaklar.

Kusura bakmasınlar ama bizim hamurumuz onlardaki gibi her ölçekte suyu kaldıracak cinsten değil.

Bizim mayamız öyle havaya, güneşe maruz kalmakla bozulmaz. Bizim imanımız da öyle havadan gelen haram parayı görünce sarsılmaz.

Onlarla bizim aramızda zerre-i miskal benzerlik yok.

Bizim vatanımız mavi, göğümüz masmavidir.

Bizim dostluğumuz samimi, her işimiz ahlakîdir.

Bizim huyumuz yumuşak, yumruğumuz kallavidir.

Biz inanırız ki yaradılan fani, Yaradan bakidir.

Allah, o ekmeğin arasına lor peyniri diye sönmüş kireç koyan cahiller topluluğuna akıl fikir vermeden önce tez zamanda müstahaklarını versin.

Versin ki kalan ömürlerini ahlaksız tekliflerle bizi yoldan çıkarmak için harcamasınlar.

Gerçi harcasalar ki ne olacak ne geçecek ellerine?

Yel kayadan ne koparır? Söyleyin ne koparabilir?