Fahri Yaldız...
Güzel bir kardeşimizdi.
Deli doluydu.
Çalışkandı, yorulmak nedir bilmezdi.
Gözünü budaktan sakınmaz, doğru bildiğini dosdoğru bir şekilde yüksek sesle dillendirirdi...
Dönemin Belediye Başkanı tarafından o kadar çok oradan buraya sürüldü ki kendisi de artık nerede çalıştığını bilmiyordu.
"Bunların bana ne yapacağı belli olmaz" diyerek ufaktan esnaflığa başlamıştı...
Naçizane muhasebe işlerini biz yürütüyorduk...
Sonra Filistin'e insani yardım götürecek Mavi Marmara'nın yolcuları arasında yer aldı.
31 Mayıs 2010 tarihinde İsrail askerleri tarafından gerçekleştirilen saldırıda şehit düştü...
Mezarı dönemin Belediyesi tarafından yapıldı.
Nutuklar atıldı, destanlar yazıldı...
"Fahri kardeşimiz..." şeklinde başlayan cümlelerin ardına nice riyakâr cümleler eklendi...
Sonraki yıllar, yani tam 12 yıldır hep mezarı başında anıldı...
Çalıştığı dönemde ekmeğiyle oynayanlar, hep ön saflarda yer aldı ilk üç - beş yıl boyunca.
Sonraki yıllarda onların yerini Fahri Yaldız'ın kim olduğunu bilmeyenler aldı...
Mavi Marmara kaderine terk edildi; davası 20.000 dolara satıldı İsrail'e.
İsrail söz konusu maddi tazminatı, İsrail'de çalışan Türk firmalarından tahsil yoluna gitti.
“Otoriteden izin alınmalıydı diyenler unutuldu,
“Türkiye'den böyle bir insani yardım götürmek için günün Başbakanı'na mı sordunuz?” diyenler unutuldu.
Mavi Marmara’nın katilleri unutuldu.
Mavi Marmara’nın katilleriyle iş tutanlar, müzakere yapanlar, karşılıklı ticari anlaşmalara imza atanlar unutuldu…
Mavi Marmara’nın icra yoluyla satıldığı ve artık yük taşımacılığında kullanıldığı unutuldu…
Her ölüm yıldönümünde Fahri Yaldız kardeşimizin ve Mavi Marmara şehitlerinin ardından nutuk atanlar, fincancı katırlarını ürkütmemek ve zülfü yâre dokunmamak adına İsrail’in adını dahi anmaktan imtina ediyorlar şimdi meydanlarda…
Onlar ki, unutursak kalbimiz kurusun diyenlerdi…
Onlar ki, kanları yerde kalmayacak, İsrail bunun hesabını misliyle ödeyecek diyenlerdi…
Onlar ki, söylediklerinin üzerinden henüz güneş batmadan bütün söylediklerini unutanlar, ettikleri yeminleri yutmak zorunda kalanlardı…
Onların hepsi unutuldu…
Yeminleri, nutukları, sözleri, her şeyleri unutuldu…
İsrail’i tel’in mitingleri unutuldu.
İsrail’e niçin gittiğimiz ve İsrail’e bir adım dahi geri attırmadığımız unutuldu…
Bir acısı unutulmadı Fahri Yaldız’ın, eşinin ve çocuklarının yüreğinde…
Bir dostluğu, bir de gözü pekliği…