Arap İslam'ı fiziki/kabuk islam'dır. Araplar çöldeki zor yaşam koşulları altında olduklarından daha çok İslam'ın emir ve yasaklarını öncelemiş,

Üç İslam

Araplar, İslam'ı şer'i, Türkler tasavvufi, Farisiler cedeli/muhalif boyutuyla almışlardır. Tek İslam ama üç farklı anlayış! İnsanlar gibi milletler de meşreplerine göre inançlarını seçiyorlar. Meşreplerine uymasa değiştirip kendilerine benzetiyorlar.

Arap İslam'ı fiziki/kabuk islam'dır. Dış şartlara göre şekillenmiştir. Araplar çöldeki zor yaşam koşulları altında olduklarından daha çok İslam'ın emir ve yasaklarını öncelemiş, şer'i/hukuki boyutunu almışlardır. Zira çöl, susuzluk, temizlik, talan, hırsızlık, adam öldürme vs.konularıyla devamlı iç içedir. Bu zor şartlar, İslam'ın sert ve keskin şer'i kurallarıyla ancak önleye bilirler. Çöl insanı sert/katı İslam ile ancak zapt-ü rapt altına alınabilir. Çünkü Arapların yaşamı çöl, su, hurma, kadın, talan vs. etrafında dönüp durur. Yahya Kemal'in dediği gibi cihadları ve medeniyetleri dahi ancak hurmanın yetiştiği yere kadardır. Yani son sınırları İspanya olmuştur.

Türkler'in İslam'ı metafizik islam'dır. Mistiktir. Dış şartlardan daha çok öze/içe yöneliktir. Çünkü Türkler çölde yaşayamaz. Yeşilin, suyun bol olduğu yerleri seçmişlerdir. Özgür ruhları dolayısıyla katı kurallara uyamazlar. Örneğin Osmanlı Balkanları fethederken,Viyana önlerine giderken dönüp arkalarına bakmamıştır.Türklerin İslam anlayışları nefis terbiyesine dayanır. Melami meşrebtirler. Bu yüzden İslam'ın tasavvuf boyutuna önem vermişlerdir. Selçuklu ve Osmanlıdaki Ahi teşkilatları dahi tasavvuftan ilham alarak kurulmuştur. Osmanlı fetihleri tasavvufi gelenekle yapılmıştır. Kolinizatör Türk dervişleri, Alperenler ile sınırlar aşılmış, imparatorluğun her yerinde tekke ve zaviyeler kurulmuştur...

İranlılara gelince bulundukları coğrafya çöl ile çimen arasıdır. İslam'dan önce inandıkları Zerdüştlük iyilik ve kötülük diyalektiği üzerine kurulmuş bir inançtır. Devamlı çatışma halindedir. Tarih boyunca Roma ile savaştıkları için mücadeleyi ve ölümü kutsamışlardır. Koca İslam dininden yalnızca şehadet düşüncesine sarılmaları, siyahı milli renk seçmeleri bu yüzdendir. Çatışmayı alışkanlık haline getirdiklerinden dolayı fizik ile metafiziğin uyumundan değil çatışmasından zevk alırlar. Bu yüzden iktidar İslam'ıyla barışık değiller. İslam tarihinin en karışık döneminden kendilerine bir İslam inancı çıkarmış, muhalifliğe iman etmişler. Geçmişten gelen diyalektik ve muhalif ruhları Ali ile Muaviye'nin, Yazit ile Hüseyin'in çatışmasından Şiiliği yaratmıştır. Farisiler kadar ölüm ve matemden zevk alan ikinci bir millet yoktur. İslam tarihinde birkaç gün içinde yaşanıp bitmiş olan savaş ve katliamları 1400 yıldır sürdürmek ancak Farisi duygu ve düşüncesinin ürünü olabilir. Çünkü Farisiler böylece çatışmacı meşreplerine göre bir İslam yaratmışlardır...

Sonuç olarak bireylerin ve milletlerin inanç ve yaşam biçimlerini kendi zaviyemizden bakıp eleştirmek yerine hakikatleri olarak kabul etmek daha doğrudur. Çünkü düşünce ve inançlar kişilerin ve toplumların tercihidir. Her tercih saygıyla karşılanmalıdır.