Bir ülke için en büyük zenginlik insan sermayesidir. Yetişmiş, bilgili, yüksek ahlaklı kadrolara sahip olan milletler geri kalmışlık zincirini kolayca kırmış, medeniyet yarışında öne geçmişlerdir.
Geri kalmış ülkelerde eğitim düzeyinin düşük olması boşuna değildir. Eğitim sadece üniversitelileşmek, çok mezun vermek değildir, hele bugünkü apartman üniversiteleri ile bilgi ve teknoloji üretmek neredeyse imkansızdır. Önemli olan az da olsa, alanında uzman kaliteli kadrolar yetiştirmektir.
Siyasette de öyledir, ülkeyi yönetecek ehil kadrolara sahip değilseniz oradan oraya savrulmaktan kurtulamazsınız.
Siyasetin düşmanlık ürettiği, toplumu böldüğü, eleştirinin ihanet olarak görüldüğü toplumlarda siyasetçi yetiştirmek kolay değildir. Politika çirkinleştikçe iyiler ortadan çekilerek sahne kötülere kalır. Günü gelince de ülkeyi yönetecek dirayete sahip kimseyi bulamazsınız.
1. Dünya Savaşı kaybedildikten sonra kurulan hükümetlerin bazen bir kaç haftalık, bazen bir kaç aylık olmasının arkasında bu gerçek vardır. İttihat terakki çökmüş ülkeyi yönetecek bir güç ve ehil kadro kalmamıştı. Bunda savaşların, toprak kayıplarının etkisi kadar, İttihat Terakki'nin izlediği yıkıcı politikanın da etkisi vardır. Her türlü muhalefet ihanetle eş değer görülerek bastırılmış, siyaset yapmak ateşten gömlek haline getirilmiş, bir nevi kaht-ı rical yaratılmıştı.
Nitekim Talat Paşa Ülkeyi terk etmeden önce gazeteci Ahmet emin Yalman'a şunları söyleyecektir: "Çok hata işledik. En büyük hatamız, bir felaket anında yerimizi alıp, memleketi yönetecek namuslu bir muhalefetin ortaya çıkmasına, halkın sevgisini üstünde toplamasına meydan bırakmamamızdır..."
Talat Paşa'nın en büyük hatamız diye ifade ettiği güçlü bir muhalefetin oluşmasına fırsat verilmemesi bugün de siyasetimizin en büyük yanlışlarından biridir. Parti kurmak isteyenler engellenmiş,kuranlar tehditle, baskıyla susturulmaya çalışılmış, olmayınca itibarsızlaştırmak için her yol denenmiştir. Hala muhalefeti dağıtmak, iktidarın karşısında hiç bir güç merkezi bırakmamak için aynı yöntemler denenmeye devam etmektedir. İktidarın alternatifi olmadığına dair söylemlerin arkasında da aynı susturma, denklem dışına itme,muhalefetsizleştirme mantığı yatmaktadır.
Halbuki,demokrasiler iki kanatlı sistemlerdir.İktidarın yanında onu halk adına denetleyen, yanlışlarını söyleyen, onunla yarışan kurumlaşmış bir muhalefetin de olması şarttır. Muhalefetsiz bir yönetim ancak dikta rejimlerinde olur. Ve sadece dikta rejimlerinde muhalefet susturulur. Nitekim, Kuzey Kore, Çin,Arabistan gibi ülkelerde muhalefetin olmayışı bu ülkelerin rejimleri ile ilgilidir.Muhalefeti işlevsiz, etkisiz hale getiren ülkeler ise bu yola girmiş, yahut girmekte olan ülkelerdir.
Güçlü bir demokrasi için iktidar kadar muhalefet de gereklidir.Muhalefet, toplumu -belli bir kadroya- mahkum olmaktan kurtaran emniyet süpabıdır. İktidarların yerini alacak kadro ve partilerin varlığı, siyaset dışı yollara sapmanın önünü tıkayan en önemli araçtır..Demokrasilerde iktidarlar meşruiyetlerini biraz da özgür ve bağımsız bir muhalefetin varlığından alırlar. Toplumu kendilerine mahkum etmek için her türlü muhalefete savaş açanlar aslında kendi meşruiyetlerini tartışılır hale getirirler.Aradan yüz yıldan fazla zaman geçti ama hala Talat Paşa'nın çok acı tecrübelerle anladığını anlamamakta direnen geniş bir kesim var.