Öcalan 4750 PKK Hükümlüsünün affını, topluma kazandırılmasını istiyor. Talebi kabul edilirse, her biri 15/20 kişiyi öldürmüş teröristler topluma karışacak,

Av.Dr. İrfan Sönmez…den Alıntı

Bahçeli çağrı yaptı diye, Öcalan’ın kayıtsız şartsız silah bırakma çağrısı yapacağı sanıldı.

Oysa Öcalan’ın şartları var, kendisi ile birlikte 4750 PKK Hükümlüsünün de affedilmesini, topluma kazandırılmasını istiyor. Talebi kabul edilirse, her biri 15/20 kişiyi öldürmüş teröristler topluma karışacak, devlete karşı zafer kazanmış edasıyla aramızda dolaşacaklar. Çözüm sürecinde de KCK tutuklularının bırakılmasını istemişler yüzlerce kişi tahliye edilmişti. Süreç yatmış ama PKK istediğini almıştı.

Mesele bununla bitse “kan kusup kızılcık şerbeti içtim” der, sineye çekersiniz. Ama Apo’nun arkasına dizilenlerin çok farklı istekleri var. İmralı’dan dönenler, “artık görev meclise düşüyor” dediler. Meclise işaret etmeleri boşuna değil, bölünmeden önceki son adım olan, ana dille eğitim ve kısmi bir özerklik istiyorlar. Bunu isteyenler, dil parçalanmasının sonuçlarını biliyor ama bunun muhataplarının aynı bilinci taşıdıklarını söylemek çok zor. Dünyada dili parçalanan ülkelerin çoğunun vatanı da parçalandı. İşte Kanada’nın Quebec bölgesi, işte İspanya’nın Katalonya’sı… ikisi de ayrılma referandumu yaptı. Dilin farklılaşması demek toplumun bir kısmının diğerinden kopması demektir.

Çözüm sürecinde Öcalan, Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’na konan çekincelerin kaldırılmasını istiyordu. Çekince koyduğumuz maddeler, belediyelerin yurt dışındaki belediyelerle birlik oluşturması, merkezden yapılan ödemelerin harcanmasına karışamaması, özerk yönetimlerin sınırlarını değiştirememesi, bölgede çıkan kaynaklardan bölge yönetimlerine pay verilmesi gibi maddelerdi. Düşünün, bir belediyemizin Kobani, Kamışlı gibi belediyelerle birlik oluşturduğunu… bunun bu ülkenin birliğine mi, yoksa başka tür bir bütünleşmeye mi katkısı olurdu?

Özerkliklerin nasıl sonradan kazanılmış hak gibi görüldüğünün, bir daha geri alınamadığının birçok örneği var. İspanya, 1930’lu yıllarda Bask ve Katalan bölgelerine özerklik vermişti. Franco bunu kaldırdı, bölgedekiler bunu müktesep bir hak gibi gördüklerinden kabullenmediler. Franco, öldükten sonra İspanya bu bölgelere yeniden özerklik vermek zorunda kaldı. Bu gibi tavizler bir verildi mi, geri dönüşü yoktur. Onun için üniter yapıya zarar verecek, ayrışmayı derinleştirecek taleplerin konuşulmasına, gündeme getirilmesine fırsat vermemek gerekir.

Ne yazık ki, öyle bir gaflet var ki, Örgüt her sıkıştığında çözüm süreçleri ile diriltiliyor. Bu defa Pandora’nın kutusunu Bahçeli açtı, İmralı’ya tavafa gidenlerle görüştü. Türk milliyetçilerinden esirgediği nezaketi onlara gösterdi. Aynı Bahçeli, ikiz ihanet sözleşmelerinin BM’de imzalanmasına giden yolu da açmıştı. Sözleşmelerin ortak birinci maddesi “ Halklara Kendi Kaderini Tayin Hakkı” tanıyor. O tanıma boşuna değildi, bugünlere uzanan sürecin hazırlığıydı. Hiçbir milliyetçilik biçimi kendi vatanında dış self determinasyona onay vermez, Bahçeli verdi. AKP’de o sözleşmeleri meclisten geçirdi. Bahçeli’nin ÖCALAN’ı meclise davetinden beri bazıları bayram yaparken bazıları bakmaya doyamadıkları evlatlarına ağlıyor. Bahçeli tükenmiş bir katili ve örgütü yeniden gündeme soktu. Bu manzaradan sonra söylenecek tek söz kalıyor; ağla ey halkım, belki ağlayışların bazı vicdanları harekete geçirir de bu yolun yol olmadığını anlarlar.

AV. DR. İRFAN SÖNMEZ