Milletler çağı ile birlikte, dünya din toplumlarından dil toplumlarına geçti. Artık sınırlar dillere göre çiziliyor, toplumlar kendilerini dillerine göre tanımlıyorlar.
İKİ DİL İKİYE BÖLÜNMEK DEMEKTİR
Toplumsal problemler, içinde bulunulan çağın ruhundan bağımsız ele alınamaz.
Bugünün bir sorununu beş yüz yıl öncenin zihniyeti ile çözemezsiniz.
Milletler çağı ile birlikte, dünya din toplumlarından dil toplumlarına geçti.Artık sınırlar dillere göre çiziliyor, toplumlar kendilerini dillerine göre tanımlıyorlar. Bu,dinin millet hayatında büsbütün etkisini yitirdiği anlamına gelmiyor. Tam aksine -din- bir dayanışma unsuru olmaya devam ediyor. Antony D.Smith” seçilmiş halklar” isimli çalışmasında, milliyetçiliğin güç kaynaklarından birinin din ve kutsallaştırma olduğunu söyler. Hemen her milletin tarihinde Allah tarafından seçilmiş olma, özel bir misyonla görevlendirilmiş olma iddiası vardır. Milliyetçilik gücünü kutsalla olan bu izdivacından alır.
Dinin birleştirici yanına rağmen dil birliği yoksa din tek başına ortak duygular yaratmaya daha doğrusu bir arada yaşamaya yetmiyor.
Bir toplum bir birini anlayamıyor ve konuşamıyorsa birlik olabilir mi? Millet olmanın birinci şartı, ortak bir dile sahip olmaktır.
Etnik gruplar da kendilerini dilleriyle tanımlarlar; dilim farklı olduğuna göre öyleyse ben sizden değilim, diye düşünürler. İddialarının tek dayanağı dil farkıdır. Toplumda ortak dil zayıflayıp yerel diller güçlendikçe dil sayısı kadar proto milletler ortaya çıkmaya başlar.
Onun için günümüzde sınırlar dillere göre çiziliyor. Dilin kimlik oluşturmadaki rolü milletler çağı ile birlikte daha büyük önem kazanmıştır. Tüm etnik hareketlerin neredeyse ortak noktası dil ile ilgili talepleridir. Dilim resmileşsin demek aslında ülke içinde dile bağlı sınırlar çizilsin, toplum ayrışsın demektir.
İspanya Franko’dan sonra 17 özerk bölgeye bölündü. Bunların özellikle ikisi dil temeline dayanır; Bask ve Katalonya. Her iki bölgede de İspanyolca gerilemeye başlamış, Katalonya bağımsızlık referandumuna gitmiştir.
Kanada 80’li yıllarda Fransızca konuşulan Quebec bölgesinin milli bütünlüğe bağlanacağı düşüncesiyle dil yasaları çıkarmış, Fransızcayı İngilizce’nin yanında eğitim dili yapmıştır.Tam tersi sonuçlar doğurmuş,Quebec giderek Kanada’nın İngilizce konuşulan bölgelerinden kopmuştur. Bugün artık Quebec’e giden İngilizce konuşan bir Kanadalı kendini yabancı hissetmektedir. Dil farklılığı her iki bölgeyi birbirine yaklaştırmamış, yabancılaştırmıştır. Quebec iki defa bağımsızlık referandumu yapmıştır. Belçika’da da öyledir, toplum dil bölgelerine ayrılmış, Flamanca konuşanlarla Fransızca konuşanlar birbirinden kopmuş, okulları bile ayrılmıştır. Şimdi aynısı burada da yapılmak istenmektedir. Ne yazık ki,buna çanak tutan siyasetçiler de vardır. Hala Osmanlı döneminin toplumsal şartlarında yaşadığımızı, dünyanın o dünya olduğunu sanmaktadırlar. Oysa Osmanlı daha 19. Yüzyılın ortalarında dil parçalanmasının sonuçlarını görmüş “maarif nizamnamesiyle” Türkçeyi eğitim dili haline getirmiştir. 1876 anayasasında da devletin dili lisan-ı Türki’dir.
Osmanlı’nın terk ettiğini yeniden vizyona sokmak ülke içinde birbirinden kopuk yeni milletler yaratmak demektir.
ABD’nin kurucu babaları ABD’ anayasasına dil ile ilgili bir madde koymamışlardı. Ancak son yıllarda dil üzerinden ayrılma talep eden etnik hareketlerin artması üzerine Anayasaya ABD’nin dilinin İngilizce olduğu yazılmıştır.Daha önemlisi geçen yüz yıl eyalet olmayı talep eden bölgelere ABD’nin o bölgelerde İngilizce başat dil değilse bu statüyü vermemesidir. Bugün ABD’de yüzde 13/15 civarı Hispanik yaşamasına rağmen ABD asla ikinci bir dile resmi statü vermeyi kabul etmemektedir.
Dil birliği,bir ve bütün olarak kalmanın en önemli şartıdır. Ziya Gökalp’in ifadesiyle “ başka dil var diyenin başka bir niyeti vardır” insanlar evde,sokakta istediği dili konuşabilmelidir. Aksini düşünmek zalimliktir. Lakin devletin bunu resmileştirerek eğitim dili haline getirmesi giderek ortak iletişim dilinin yok olması birbirini anlayamayan dil adacıklarının ortaya çıkması demektir. Onun için iki dilli eğitim ve anayasa demek ülkeyi ikiye bölelim demektir.Şunu unutmayalım, o ülkedeki ayrılıkçı grub, sınıra yakın bir bölgede yaşıyor ve sınır ötesinde de aynı dili konuşan akraba toplulukları varsa bu ülkeler daha kolay bölünmektedir. İki dilliliğe geçiş bu kapıyı aralamak ve kesinlikle ülke ve millete ihanettir.