Kaynaşmanın bir yolu da yardımlaşmadır. Birbirinizin imdadına ne kadar koşuyorsanız o kadar milletsinizdir. Güçlü milletler, güçlü dayanışma duygusuna sahiptir
Bir Mübarek Ramazan’ı daha idrak ediyoruz. Vaazlarda, hutbelerde yardımlaşmanın, dayanışmanın önemi anlatılıyor.
Millet olmanın, kaynaşmanın bir yolu da yardımlaşmadır. Birbirinizin imdadına ne kadar koşuyorsanız o kadar milletsinizdir. Güçlü milletler, güçlü dayanışma duygusuna sahiptir.
Türk milleti, depremlerde, doğal afetlerde birçok defa nasıl bir duyarlılık taşıdığını gösterdi. Ayırım yapmadan insanının yardımına koştu. Herkes gücü nispetinde birbirinin yaralarını sarmaya çalıştı.
Felaketlere gösterilen ortak tepkiler çoğu zaman toplumların çimentosu olur.
Ne yazık ki, bu üstün meziyetimiz son yıllarda çok yara aldı. Birbirimize bakarken dindaşım, milletdaşım veya vatandaşım diye bakmak yerine hangi partili, hangi meşrep veya mezhepten ayrımcılığı ile bakıyoruz.
Zihnimizdeki milletin yerini başka toplumsal katmanlar aldı. Bu sebeple, bu rahmet ayında bile elimizi uzatırken bütünleştirici bir yol izleyemiyoruz. Çünkü keskin siyasi tartışmalar fikir veya parti ayrılığını neredeyse bir iman meselesi haline getirdi. Bizden olmayan Müslüman da değildir, gibi bir algı oluşturuldu. İlişkilerimizde etnik veya parti mensubiyeti yegâne değer ölçüsü haline geldi. İşimizi gücümüzü bıraktık Müslümanda küfür arıyoruz.
Muhammed İkbal bir asır önce “Müslümanların yeniden Müslüman olması gerekir “diyordu. Bu söz bugün de geçerli. Ayrımcı bir zihin tefrika üretir, toplumda çatlaklar yaratır. Bir ülkeye, en çok ruhuna fitne tohumu düşmüş insanlar zarar verir. Yaşadığımız sıkıntıların arkasında biraz da bu gerçek var.
Tek gerçek bu değil elbette. Birçok kişi, çıkarları için bile bile hakikati katletmekten imtina etmiyor. İnandığından, düşündüğünden farklı tutum alıyor.
Bir toplumda çıkarcılık birinci öncelik haline gelmişse, o toplum hiçbir davayı kazanamaz. Valizlerin, hocaların önce bu sosyal hastalığa neşter vurmaları lazım. Müslümanlar zengin olmalı gibi bir gerekçe ile hırsızlık meşrulaştırılamaz. “Harp hiledir” diyerek siyaseti bir savaş gibi görüp bu millet çeşitli hile ve yalanlarla kandırılamaz.
Aynı vatanın çocukları biri birine hile yapamaz. Şişirilmiş ihaleler, görmezden gelinerek örgütlü soyguna göz yumulamaz.
Allah’ın hiçbir kulu, mevkii ne olursa olsun uluhiyet makamına çıkarılıp putlaştırılamaz. Zahiri yalan olanın, batını farklıdır denilerek peşinden gidilemez. Zahir, batının aynasıdır, bir kişinin sözünde, davranışında ne varsa içinde de o vardır.
Din eğitiminde ve Ramazan gibi vesilelerde gerçek hitap iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, ehil olanla olmayanı, ayıranla birleştireni tefrik edecek bir bilinç oluşturma üzerine olmalıdır. Çünkü bu idrak şuuruna sahip olunmadıkça iyi ile kötü teşhis edilemeyecek, bu aldanma ve aldatma çağı milletin ruhunu kemirmeye, onu yanlışlara hizmet ettirmeye devam edecektir.