İçimde bir his, eski dostlukların izlerinin silinmediğini söylüyor. Gözlerinden konuşan, içten halkım… Mozaik gibi, her milletten tatlı bir kabullenişle iç içe

SAKARYA'M

Tarihin, doğanın, kültürün harmanlandığı şehir...

"Ya eksik kalırsın ya fazla gelirsin."

Bir şehri anlatırken "Tarihi önemlidir." derler ama benim için Sakarya’nın tarihi; çocukluğum, gençliğim, ailemin, dostlarımın kahkahaları, can sohbetleridir. Bugün değişmiş olabilir, yeniliklerle dolup taşmıştır belki ama benim gözümde hep aynı sıcak şehir… “Merhaba, Sakarya’nın tarihi.” dedim içimden, sonra sustum. O işi üstat tarihçilere bırakmalıydım.

Kızımla Paris’e gittiğimizde önce olmazsa olmazı Eyfel’i gördük. Ama en çok Louvre Müzesi’nde kaybolduk. Bitiremedik, bilemedik gezmeyi. “Yarın devam ederiz.” dedik. Tarih büyük, zaman azdı. Ama biz tarih bilimcileri değiliz, tarihçilerin işi o… dedik ve devam ettik gezmeye. Bugün de aynı duygularla tam yazacaktım ki çark ettim...

Şimdi Sakarya’ya giderken anlıyorum; asıl özlediğim şey tarihi değil, toprağı, havası, sevdiklerim. Sıcacık, samimi insanlar… Komşuluk hâlâ var mı bilmiyorum ama içimde bir his, o eski dostlukların izlerinin silinmediğini söylüyor. Gözlerinden konuşan, meraklı ama içten halkım… Mozaik gibi, her milletten tatlı bir kabullenişle iç içe geçmişler.

Ankara’ya geldiğimde fark ettim; burada kimse “Nerelisin?” diye sormaz pek. Oysa Kürt, Türk, Laz, Çerkes… Herkes birbiriyle kaynaşmış, huzurlu bir anlaşma içinde. Özledim seni, Sakarya’m… Çayını, kahveni, sohbetini.

Belki de ruhum hep göçebe. Bir sabah uyanırım, kim bilir, bir Ege sahilinde, denizle sarmaş dolaş, bir avuç gökyüzü çocuklarıyla...

KİM BİLİR!

KIYMET ŞAHİN/2025