Bu ülkenin temel sorunu insanların okumaması değil, okuduklarını anlamaması. Okuduklarını anlamayanların haliyle izlediklerini ve yazdıklarınızı anlaması da mümkün değil.
Bakınız yanlış anlıyorlar demiyorum, yanlış anlasalardı okuduklarının ya da dinlediklerinin en az yarısını doğru anlamış olurlardı.
Durmuş bir saat günde en az iki kez doğruyu gösterir ama bozuk bir saat hiçbir zaman doğruyu göstermez.
O yüzden hiç okumayan, ya da okuduğunu yanlış anlayan insanlarla ne kadar zıt fikirlerde olursanız olun her türlü anlaşma şansınız var.
Ama hem okuyup hem de okuduklarını anlamadığı halde anlamış gibi yapan insanlarla aynı şeyleri söyleseniz bile anlaşma şansınız yok.
Bunlar hem okuduklarını anlamaz, hem de her şeyi bir güzel anlamışlar gibi olur olmadık her şeye kafa sallarlar.
Yahu kardeşim, bir şey okumamak, okuduğunu anlamamak, herhangi bir konuda hiçbir şey bilmemek suç değil, cahillik değil, ayıp değil, kabahat değil. Bunlar son derece insani şeyler.
Esas cahillik, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir konuda her şeyi biliyormuşsun gibi fikir ileri sürüp kafa sallamak.
Yel değirmenlerinin öyküsünü gecenin bir vaktinden sabahın ilk ışıklarına kadar pür dikkat dinler gibi yaptıktan sonra "İyi de bu değirmenin suyu nereden geliyor" diye sormak esas cahillik.
Yel değirmenlerinin suyu nerden gelecek, tabi ki, aşağıdaki dereden diyecek olursanız, bu kez de derenin yelinin nerden geldiğini soracaklar.
Demek ki soru sormak için de donanımlı olmak gerekiyormuş. Konuşabilmek için ne gerekiyor siz karar verin artık.
***
Bunu nereden hatırladığımı hiç anlayamadım...
Eylül 2017