Eğer ağır hareket edersem, annemin ablamın gözlerinde çakan şimşekleri görmem kaçınılmazdı. Öyle bir bakış ki, neyin eksik olduğunu anlatmaya bile gerek yoktu.
MİSAFİR SEVMEYENLER BURAYA GELSİN!
Çocukluk anılarım takıldı bugünde (oysa şimdi abısta bile yapıyorum inanıp inanmamak serbest)
Allah’tan maniniz yoksa, derdi komşunun kızı, hiç konuşmazdım onunla. Suçlu oydu, kara haberdi benim için misafir.
Bazı anlar var ki, rüzgârın esip bir yaprağın düşmesi kadar hızlı… Ah, teyzeler geldi bile! Ah, o anda kaçamadım… Halbuki Kıymet, çaktırmadan sıyrılır, gözden kaybolurdu. Kalmak mı? Hayır, asla! Ama o bitimsiz efsane tekrarları vardı:
"Kalk kızım, çay koy!"
Bu cümleyi duyduğum an, içimde bir alarm çalardı. Çay demlenecek, bardaklar değiştirilecek, kek ilave edilecek. Eğer ağır hareket edersem, annemin ve ablamın gözlerinde çakan şimşekleri görmem kaçınılmazdı. Öyle bir bakış ki, neyin eksik olduğunu anlatmaya bile gerek yoktu.
"Elini çabuk tut!"
"Bardağı değiştir!"
"Misafire öyle mi servis yapılır?"
El, kol, ağız ve tüm vücut devreye girerdi. Sana iş yaptırmanın soylu seçiciliği! Ne hikmetse, başka anneler ve ablalar hep methederken, bizimkiler beni yerden yere vururdu.
Bir de yumurta meselesi vardı. Yumurtayı pişirmek, belki de mutfaktaki en zor işti (bir yumurta bile pişiremezdim). Ama hep hafife alınırdı. Oysa kıvamı tutturmak, ne az ne çok pişirmek ustalık isterdi. Ama nedense küçümsenirdi.
Ahh ahh, bu ne yapacak ileride diye üzülürdünüz (şansıma yemek yapan, çayımı, kahvemi yapanlara denk geldim).
Misafir gelince işler iyice karmaşık bir hâl alırdı. Misafire en iyi ikramlar sunulmalı, çay hep taze olmalı, servis eksiksiz yapılmalıydı. Ama işin en zor kısmı, misafirler gittikten sonra başlardı.
"İyi aile kızları böyle mi olur?"
"Misafire daha nazik olmalıydın!"
"Hanım hanımcık olmayı öğren!"
Misafir uğurlandıktan sonra, bir değerlendirme toplantısı yapılır, eksiklerim sıralanırdı. En iyi kızlar, en iyi servisi yapardı. Onlar, misafire çay taşırken zarifçe gülümseyen, elini öpen, hizmet etmekten mutluluk duyan kızlardı. Ben ise bu ritüeli hiçbir zaman sevemedim.
Dantel örmek de vardı tabii. Şükür ki başınıza dantel örtmedim! Evin en asi, en özgürlüğüne düşkün çocuğuydum. "Maalesef, seninle baş edemedik!" dediklerinde içimden gülümserdim. Ama itiraf etmeliyim, ki bu dünyayı tırnaklarımla kendim keşfetmeye çalıştım, onların isteklerinin ne kadar küçük şeyler olduğunu gördüm. Hâlâ umutlarını yitirmediler. Pardon, duymuyorum; önce ben, benim bakımım, isteklerim, yazacaklarım… Çay mı istediniz? Ah, gelirken bana getirirsiniz!
Ve bilin ki, içinizde büyüttüğünüz o hanım hanımcık kız olamadım belki, ama içimdeki çılgın ve minik kız hâlâ yaşıyor. Merhamet ve vicdanıyla. Birazdan ip atlamaya gidiyoruz, çizgi taş oynayacağız. Önce… Hadi dışarı çıkıyoruz! Sonra Atta..
KIYMET ŞAHİN / 2025