Epeydir yazmayı düşündüğüm bir hikayeydi, bugüne nasip oldu…

MADEM BENİ SEVMİYORDUN NİYE ÖTTÜRDÜN KUŞ GİBİ?

Adam çerçidir.

Eşeğinin sırtına yüklediği heybesiyle köy köy dolaşmakta mevsimine göre dağ alıcı, kuru üzüm, incir kurusu, bastık mevsimine göre elma, armut, portakal satmaktadır.

Heybenin bir gözünde yiyecek bulundururken, diğer gözünde daha çok evlilik çağı gelmiş kızların ilgisini çekecek boncuk işlemeli yazmalar, kolyeler, yine boncuk süslemeli bileklikler ve ayak bileğine takılan halhal türü hem yükte hem pahada hafif hediyelik eşyalar bulundurmaktadır…

Gittiği köylerden birinde hem biraz dinlenmek hem de susuzluğunu gidermek amacıyla çeşme başında durur…

Çeşme başında su almak bahanesiyle gelen kızlar sitillerini bir yana bırakmış, bir yandan fingirdeşmekte, diğer yandan uzaktan gelip geçen köylü kadınlar ve erkekler hakkında kendilerinin dahi inanmadığı uyduruk hikayeler anlatmaktadır…

Hepsi son derece neşeli, son derece cilvelidir.

Su almak için değil de, dedikodu kazanını kaynatmak bahanesiyle bir araya gelmiş gibidirler.

Adam, bir gözünde mevsim meyveleri diğer gözünde inci boncuk bulunan heybesini eşeğine yüklemiş, kızların çeşmeyi terk etmesini beklemektedir.

Kızlar adamın farkında değilmiş gibi şen şakrak eğlenmeye devam etmektedir.

Biri hariç…

O birisi, çeşmenin üç beş metre ötesinde bekleyen çerçiye doğru seğirterek yanına varır ve çerçi hiç orada değilmiş gibi heybede ne yar ne yok karıştırmaya başlar.

Sonra elmalardan birini ısırarak, çerçiye cilveli bir bakış fırlatır ve;

“Elmaların kaçakidor çerçiko?” diye sorar.

Çerçi kızın güzelliği karşısında çarmıha gerilmiş gibi çarpılsa da renk vermemeye çalışır.

“Beğendiysen fiyatının ne önemi varkiko” der.

Kız, bir ısırık aldığı elmayı çeşme başındaki diğer kızlara fırlatarak, heybeden bir başka elma alarak ısırır ve yeniden sorar;
“Beğenmedim ama söyle bakim, fiyatları kaçako?”

Çerçi, kızın da gönlünün kendisine kaydığını düşünmüş olacak ki,
“Elmaların hepsi senin, al gönlünce yiyiko” der.

Kız, hep ağzına yakın tuttuğu ama bir ısırıktan fazla almadığı elmayı yere çalarak,
“Ben senin bu çürümüş elmalarına mı kaldimko?” diyerek, yere çaldığı elmayı topuğuyla ezmeye başlar.

Çerçinin gözü elmadan çok kızın elmayı ezen kar gibi bembeyaz topuğundadır. 
Yere eğilir, elmayı alır, gömleğinin yenine silerek öpüp başına koyar sonra da cebine atar…

Kız, çerçinin bu hareketini cimriliğine vermiştir.
“Heyben dolu elma iken, bu elmayı neden öyle saklarko?” diye sorar.

Çerçi, kızın ne yapmaya çalıştığını tam anlayamadığından dilinin ucuna kadar gelen duygularını gırtlağına gömerek mahcup bir ifadeyle,

“O nimettir, kıymetlidir, kıymetini bilmek gerek ondanko” diyerek, heybeden bir elma seçerek kıza uzatır.

Kız, çerçinin verdiği elmayı çeşme başında bekleşen kızlara doğru fırlatarak,
“Çerçiden hedayedir, kıymetini bilinko” deyince, çerçi kızın elmayı beğenmediğini düşünerek, bir başka elma uzatır…

Kız, çerçinin uzatmış olduğu elmayı heybeye atarak,
“Sen elmadan başka bir şey satmanko?” diye sorunca, çerçi, kızın kendisiyle daha çok vakit geçirmek eğleştiğini düşünmüş olacak ki,

“Olur mu ki, satmamko?” diyerek, heybeyi eşeğin sırtından alarak içinde ne var ne yoksa kızın ayaklarının dibine boşaltır.

Heybenin bir gözünde, elma, alıç, armut gibi meyveler, diğer gözünde inci, boncuk, yazma, hızma gibi el işi ürünler vardır.

Kız, ayaklarının önüne serilen, meyve ve çam sakızı çoban armağanı ürünlere bakma gereğini duymadan, hepsini ayağının ucuyla oraya buraya dağıtarak tek tek fiyatlarını sorar.

Çerçi bir yandan kızın ayaklarıyla dokunduğu meyve ve el işi hediyelik eşyaların fiyatını söylemekte, diğer yandan kızın ayak ucuyla dokunduğu her şeye kutsal bir emanet muamelesi yapmaktadır.

Kızın ayağıyla dokunmadığı, çerçinin fiyatını söylemediği tek şey kalmayıncaya kadar sürer bu muhabbet…

Çerçi, kızın güzelliğine kendini kaptırmış, kızın da gönlünü kendisine kaptırdığına kesinkes inanmıştır.

Kız, her şeyin fiyatını bir güzel sorup, cevaplarını bir güzel aldıktan sonra, çeşme başında gülüp eğleşmeye devam eden ama hala bir tek sitil doldurmayan kızlara, 
“Kızlar gelin, bakın çerçi neler neler satarko” diyerek seslenir...

Kızlar, bu çağrı üzerine salınarak çerçinin bulunduğu yere doğru yönelir.

Çerçinin bir gözü, heybeden saçılan eşyalarında, diğer gözü az önce elmayı ayağıyal ezen kızın topuğundadır.

Diğer kızların gelmesiyle birlikte ayağa kalkar ve kızlar rahat rahat baksın diye birkaç adım uzaklaşarak beklemeye başlar.

Kızlar, heybeden saçılan ürünlere küçümseyerek bakar.
“Sen bunları nerden aldın, kime satan çerçiko?” diye sorarlar.

Çerçi, gözlerini yerden kaldırmadan kızların işin eğlence tarafında olduğunu anlamaya başlamıştır.

Ağlamaklı bir sesle;

“Kimisini dağdan aldım, kimisini dükkânlardan, size lazım olan hangisidir söylenko” diyerek, kızların gülüşen hallerini izlemeye başlar.

Kızlar, ta baştan beri çerçi hiç yokmuş gibi çekincesiz kahkaha atmaya devam etmekte, birbirilerini çimdikleyerek eğlencelerini sürdürmektedir.

O ilk başta, çerçiyi oyalayan ve çerçinin gönlünü kaptırdığı kız,
“Haydin kızlar, vakit geçti, gidelim de eve geç kalmayalımko” der.

Çerçi perişandır. Kızın gözlerinin içine bakmaya cesaret edemediğinden, ona doğru yönelerek, heybeden saçılan ne var ne yoksa göstererek,
“Alman mühim değilko, hangisini beğendiysen al sana hediyem olsunko” diyerek son bir medet umar kızdan.

Kız, çerçiyi ne hallere düşürdüğünü bilmediğinden, alaycı bir kahkahayla,
“Sen kimsin ki, bana bunları hediye edonko, bunlar ne ki, ben bunları alamko?” diyerek çerçinin böğrüne hançeri saplar.

Sonra da diğer kızlarla birlikte çeşmeye doğru yönelerek, sitilini doldurur ve uzaklaşır.

Çerçi, heybesinden dökülen hiçbir eşyaya el atmayarak, çeşmeye gider, elini yüzünü yıkar. Sonra da cebinden çıkardığı elmayı koklayarak öper.
Tekrar cebine koyar. Gülümser. Sonra ağlar gibi olur, ağlamaz.

Kız, başındaki su dolu sitille gittikçe uzaklaşmaktadır.

Çerçi, boş heybeyi sırtına yüklediği eşeğin yularını yavaş yavaş çekmeye başlayarak, gediği yöne doğru gerisin geriye giderken, gözden kaybolmak üzere olan kızın ardından ancak kendisinin duyabileceği bir sesle seslenir;

“Madem beni sevmiyordun, niye öttürdün kuş gibi?”