Adana cezaevinden firar ettiğim yıl Anarşinin olduğu şehirlerde sıkıyönetim var. adım başı asker polis dolu şehir sokaklar her yerde kimlik kontrolü yapılıyor
Yıl 1980… Adana cezaevinden firar ettiğim yıl… Anarşinin yoğun olduğu şehirlerde sıkyönetim var … adım başı asker ve polis dolu şehir sokakları…her yüz metrede bir kimlik kontrolü yapılıyor …vur emriyle aranıyorum her duvarda afişlerim asılı ve ben tipimi makyajla vs değiştirmiş bile değilim … duvarlarda ki resmin tıpkısıyım .. ve diken üstündeyim yakalanmam an meselesi … çoğu kez öğrenci evlerinde kalıyoruz aranan her ülkücü gibi ama öğrenci evleri ise çok riskli … polis her gün basıyor öğrenci evlerini … o yüzden sürekli olarak kaldığım bir ev yok… mevsim kış hava soğuk mide de aç olunca titriyor insan açlıktan soğuktan … gören ‘ne korkak adam titriyor zavallı’ diye düşünür… ne bilsin benim gibi acın evsizin halini… yani yatacak yer yok yiyecek ekmek yok, cep bomboş … ac ac biçare durumda herkesin beni bildiği tanıdığı kahvehanede oturuyorum …halbuki ispiyoncu dolu … beni her an ihbar edebilirler … hatta bir kaç kez yaşadım da…ama her ihbarda paçayı kurtardım tazı gibi polisten kaçarak … yine öyle bir gün; kahvehanede oturuyorum … bi ara bir karartı hissettim tepemde … bir adam! tam yanı başımda, o ayakta ben oturuyorum ve yüzüne bakmıyorum ama beni süzdüğünü hissediyorum … sonra kafamı yukarı kaldırdım baktım Yusuf Hoca … Yusuf Ziya Kılıç …yüzü sapsarı titriyor …bense Hocayı gördüğüme o kadar sevindim ki gülümsüyorum hocaya … çünkü Yusuf hoca demek kurtuluş demekti… oysa hoca nın yüzü asık ve ciddi … ya dedi, sen ne rahat adamsın böyle ulu orta bilindik yerde oturuyorsun, sanki aranan sen değilde ben mişim gibi kalbim küt küt atıyor … ne yapayım hocam nereye gideyim, dedim …kalk kalk dedi ve kalktık …
Yüklüce bir alış veriş yaptık … nerden baksan iki üç haftalık yiyecek içecek malzemesi aldık … Yusuf hocanın öğretmenlik yaptığı köye gideceğiz, Baskil’e bağlı Hamuşağı köyüne … dolmuşla belli bir yere kadar geldik … sonrası yaya … dağların ardında bir köy … saatlerce yürüdük .. bir dağ bitiyor öte ki dağ geliyor karşımıza … 1-1,5 metre kar var … patika yol .. derin dereler tipi yüzünden ağzına kadar kar dolu … kazara şurdan sapa gideyim desem kar dolu dereye 20 m batarım … hani belki hava alır boğulmam ama soğuktan kaskatı donarım …önemi yok boğulmamın ama hocayı biliyorum beni kurtarmaya ardımdan atlar dereye ağır olduğu için hoca 40 m daha derine batar … temkinliyim ama …
Nice saatler sonra vardık köye …okul lojmanına yerleştik … sobayı yaktık kendimize geldik … eee!? dedim … Hoca; E si bundan sonra bardasın bir yere gitmek yok … seni köylüye stajyer öğretmen olarak tanıtacam ve erzağımız bitince ben şehire gider alış veriş yaparım sen öğrencilere ders verirsin, dedi… gerçekten hocanın dediği gibi gelişti her şey …hoca şehire gidince öğrencilere ben ders veriyordum ve başta köyün muhtarı Müslüm amca diğer köy ahalisi beni stajyer öğretmen olarak bildi… ve kış bitti.. okullar tatil oluncaya kadar Hamuşağı’nda iyi tatlı anılar bıraktık…
Yaza doğru tekrar Elazığa geldim ve MİT beni yakaladı …yoğun mahkemeler ve hapishane sürgünlerim … derken ikinci firar edişim ve rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun beni frankfurta gönderişi, hepsi macera aksiyon dolu günlerdi … ve sonra Frankfurttan tekrar Türkiye ye deport edilip toplamda 30 yılım mapushanelerde geçti …ama Yusuf Hoca .. tam 30 yıl her daim ziyaretime geldi … çocukluk arkadaşım sırdaşım anam babam .. hocam herşeyimdi benim, teyzem halam dayım amcam abim, her yönüyle bu denli yakın bağımdı …çoğu ziyarette hoca saklamaya çalışsada gözleri dolu dolu oluyordu …çünkü hiç ayrılmadık 14 yaşımızdan beri birlikte ağladık acılarımıza, birlikte güldük sevinçlerimize …
Şimdi ikimizde karşılıklı endişe içindeyiz; ya ben den önce ölürse!…felaketim(iz) olur …
Bu yazıyı öğretmenler gününde yayınlamalıydım … kısmet … hocam şimdi emekli milli eğitim müfettişi
Ve Yusuf hocamın şahsında geçmiş bütün öğretmenler gününü kutluyorum
Üstümde çok hakkın var …
Saygı ve Sevgiyle Hocam …