Birden aklına Gaziantep gelmiş. Zamanın birinde Gaziantep'te oto parçacılığı yapan biriyle tanışmış. Telefonda 'Bende bu parçalar var," deyince atlamış gitmiş.

Bir dostum anlatmıştı.

Erzurum tarafında bir köyde öğretmenlik yapan ağabeyini ziyarete gitmiş. Köy, merkez ilçeye bağlıymış, ama bir hayli uzakmış. Yol da kötü olunca iki saatte zor geliyorlarmış Erzurum'a.

Köyün eski püskü bir de minibüsü varmış. Her gün sabah erkenden köyden çıkıyor, akşam geri dönüyormuş.

Bir gün arızalanmış minibüs. Arızası uzun sürer deyince köylü kara kara düşünmeye başlamış. Öyle ya iki saatlik yol, her gün şehirde işleri var. Hastası var. Çalışanı var. İşi gücü olan var. Arabasız zinhar olmaz.

Nasıl olmuşsa akıllarına bizim arkadaş gelmiş. Hemencecik kapılarını çalmışlar.

"Sen çalış. Bizimkisi çıkınca burakırsın," demişler.

Arkadaş, "Olmaz, ben yapamam," demişse de yakasını kurtaramamış.

Kabul etmiş sonunda.

Köylüler sevinmiş tabi. Sevinmezler mi?

Üçüncü gün arkadaşın minibüsü de arızalanmış. Şans işte. Arkadaş gönülsüz başladığı seferlerden güzel para kazanıyormuş oysa. Gönülsüz başlamış, ama para sevindirmiş.

Uzatmayayım, minibüsü traktöre bağlamış, Erzuruma gelmiş. Gittiği tamirci önüne çarşaf gibi liste koyunca kara kara düşünmeye başlamış. Kazandığının on misli masraf... E, parası da yok. Ne olacak şimdi?

Birden aklına Gaziantep gelmiş. Zamanın birinde Gaziantep'te oto parçacılığı yapan biriyle tanışmış. Telefonda 'Bende bu parçalar var," deyince atlamış gitmiş.

Parçacı önce çorbasını içirmiş, arkasından istediği yedek parçaları paketlemiş, kapının önüne koymuş.

Ve demiş ki:

"Malzemeni al, Erzuruma git, arabanı yap, Adıyaman' döndükten sonra ne zaman buraya yolun düşerse, o zaman borcunu o zaman gel öde," demiş.

Bizimkinin gözleri dolmuş tabi. Ne diyeceğini bilememiş.

Kazandığı üç kuruşun üstüne beş kuruş ekledikten sonra ayağa kalkacak arabanın talihsizliğine yanarken, adamın iyiliği bütün sancısını almış.

"Vay be hala iyi insan var demek."