Babam emekçi bir adamdı. Ekmeğini alin teriyle, kol kuvvetiyle kazanan biriydi. Gerçekten ocağın başında alnı terlerdi, alın teri dediğimiz şey sanki onun alnındakiydi. Bu günkü gibi fırınların hamur makineleri yoktu, insan gücüyle yapılan birçok iş gibi, babam da gece 2’ de kalkar elleriyle 1 tekne hamuru yoğurur dinlenmeye bırakırdı.
Çok çalışkan bir adamdı, yorulmak nedir bilmezdi. Yardımseverliğiyle etrafına koşar, elinden tutulacağın elini tutar, komşularına arkadaşlarına her işlerinde yardımcı olur, ne yapacaksa duyurmadan, layığıyla yapardı.
Haksızlığa anında itiraz eder, hiçbir şeyden ve hiç kimseden çekinmezdi.
Yaptığı iş gereği anlaşılabilir olan giyim kuşamı konusunda bile asla bayağı değildi, temiz giyinir, özen gösterir, tıraşsız gezmez, tırnak bakımına dikkat ederdi. O zamanlar da ütü de şimdi ki gibi değildi, kömür ütüsü vardı, ısınması uzun süren eziyet bir ev aleti olan bu ütü eğer sıcak değilse çaydanlık ile pantolonunu anneme ütülettirirdi.
Sinema da o zamanlar böyle değildi. Ya da o zamanlar daha bir tatlı yanı vardı. Çok özel bir etkinlikti ve her hafta aile sinemasına götürürdü babam bizi, Bize ve işine tutkuluyla bağlıydı, özenliydi.
Bana değer verdiği için arkadaşlarıma da değer verirdi.
Yaşım henüz 6’idi, hiç unutmam bir gün dizine oturttu, benden bazı isteklerde bulundu.
‘Oğlum asla yalan söyleme, dayak yiyeceğini zarar göreceğini bilsen de yalan söyleme.
Haram yeme, izinsiz kimsenin bir şeyini alma.
Söz verdin mi sözünde dur, dürüst ol.
Sigara kullanma, alkol kullanma, kumar oynama bunlar faydası olmayan şeylerdir.
Büyüklerine saygılı ol, derslerine çalış, ben kimsesizdim okuyamadım ama sen oku.
Fenerbahçeli ol başka takım tutma, Fenerbahçeli olmak ayrıcalıktır.
TAMAM MI OĞLUM?’ Dedi. Bende cevap olarak ‘ tamam’ dedim ‘Aslan oğlum benim, Hayriye bu oğlan adam olur’ diye anneme seslenmişti.
Sonra neler yaşandı neler geçti, 6 yaş şuuruyla ne derece anladıysam, ne derece ikna olduysam babamın tavsiyeleri kulağıma küpe oldu. Beşer şaşar, layık olmaya çalıştım, tabi bir Mustafa Kıymaz’a layık bir evlat olmak ne derece zor tahmin edersiniz. Sahalarda ne yenilgiler verdik, Fenerbahçe’nin armasından vazgeçmedim. Her zaman babamın söylediği gibi, tuttuğum takımla bile kendimi ayrıcalıklı hissetmeye devam ettim.
Babamın uğradığı Trafik kazası haberi eve geldiğinde yalın ayak olay yerine koşmuştum, o zaman Gölbaşı ilçemizde ikamet ediyoruz ve ilçede hastane yok.
Kaza geçirdiğinde hemen olay mahallinde bulunan Dr. Kemal Tabak’ın muayenehanesine yaralı olarak kaldırılmıştı. Beyin kanaması geçiriyordu, başına buzlar bağlamışlardı, bir kaç saat can çekişti sedyede elini tutmuştum, çocuk aklı çok bir şey düşünemez halde, biraz çekingen biraz korkulu ‘baba’ diyebildim sadece. Ama gözlerini açmadı, birbirimize son kez bakamamış olduk. Gözlerini o muayenehanede yumdu ve bu bir vedalaşmaydı aslında.
Ben 9 yaşındaydım, ailemin en büyüğüydüm, 5 kardeşten en küçüğümüzde 6 aylıktı.
Hayata 1-0 yenik başlamıştık. Rahmetli okula giderken sürekli arkadan beni gözlerdi, vefatından bir süre sonrasına kadar da hep arkamdan gözlendiğimi zannederdim. Sonrasında da gölgesi hep üzerimde gibi davranmaya devam ettim. Hayalet bir baba yaratmıştım kafamda. Yetim büyümenin ne olduğunu yaşayanlar bilir. Annem sağ olsun bize hem anne, hem de baba oldu; çok mücadeleler verdi ve biz o zaman anladık baba olmanın bir cinsiyet meselesi değil, şahsiyet meselesi olduğunu. Hatun kadındı, er kadındı annem.
Baba insanın arkasında bir dağdır, gölgesi insana güven verir.
Babalar gününde onun yokluğunu bu gün daha çok hissediyorum. Babalığını layığıyla yapan her babanın, çocuklarına baba olan her kadının ve bize babalık yapmış olan Annem ’in Babalar gününü kutluyorum.
Mekânın cennet olsun Baba! Nur içinde yat! Herkesin babası iyidir, güzeldir ama benim babam kral adamdı.