Hafta sonu Avrupalı Türkler’in televizyonu Kanal Avrupa’da yayınlanan, “Avrupa Baskısı” programının ikinci bölümüne katıldım. Safiye Ulufer hanımefendinin sunduǧu programın bu bölümünde, son günlerde Avrupa gündemini oluşturan ırkçılık üzerinde duruldu.
Bilindiǧi üzere, ABD’de siyahi Goerge Floyd’un polis tarafından öldürülmesi, başta Amerika olmak üzere Avrupa’nın bir çok ülkesinde, özellikle gençleri harekete geçirdi.
Irkçılık karşıtı protestoların düşündürdüklerinin özetini vermeye çalıştıǧım ‘Avrupa Baskısı’ programından bazı notları sizlerle paylaşmak istedim.
Avrupa’da protestolar
Londra’da Parlamento Meydanı başta olmak üzere, çeşitli semtlerde ırkçı ve ayırımcılık karşıtı protestolar yapıldı.
Hafta sonu Zürih’te yapılan gösterilere, gençlerin aǧırlıklı olarak katılması dikkat çekti. 2018’de Lozan’da meydana gelen ve polis kurşunuyla hayatını kaybeden Nijeryalı Mike Be Peter olayı da hatırlandı ve gündeme getirildi. Polis şiddeti ile birlikte ırkçılık telin edildi.
Hafta sonu Almanya’da da, Köln başta olmak üzere, 25 farklı şehirde ırkçılık ve ayırımcılık karşıtı binlerce insan sokak ve meydanlara döküldü. Ren Nehri kenarındaki muhteşem kalabalık Almanya tarihine ırkcılıǧa karşı atılan önemli bir tokat olarak geçecektir.
Hollanda’da da Amsterdam’da başlayan protestolar Utrecht, Groningen, Nijmegen şehirlerinde şiddetli yaǧmura raǧmen devam etti.
Ortak mesaj nedir?
Tüm Avrupa ülkelerinin başkentleri ve diǧer şehirlerinde yapılan gösteri, yürüyüş ve mitinglerde, ortak mesaj şu sloganlar doǧrultusunda verildi: “Adalet yoksa barış da yok”, “Artık seyretmeyeceǧiz”, “George Floyd için adalet”, “Beyazların susması şiddettir”, “Siyahilerin hayatı önemlidir”, “Susmak seni suç ortağı yapar”.
Gençlerin yogun ilgisi
Avrupa’nın farklı kentlerinde yapılan yüzlerce protesto gösterilerine katılanların önemli bir bölümünü beyaz Avrupalı gençler oluşturdu. Sosyalistler, sosyal demokratlar hatta komünisterden oluşan bu kitle, emperyalizm karşıtı gençlerdi. Bu gençler, dünyanın neresinde olursa olsun adaletsizliǧe, haksızlıǧa karşı çıkmayı kendilerine misyon edindiklerini belirtiyorlardı. Gösterilerde siyahiler, göçmenler ve Avrupalı Türkler de yerlerini aldılar.
Irkçılık karar vericilerin de gündeminde
Başbakan Angela Merkel, Alman ZDF kanalına yaptıǧı açıklamada, ‘Irkçılık geçmişte vardı, günümüzde de var. Ne yazık ki Almanya’da da ırkçılık var. O yüzden önce kendi evimizin önünü temizleyelim’ ifadelerine yer verdi.
Hollanda Başbakanı Mark Rutte de yaptıǧı haftalık basın toplantısında, ‘Kabul etmemiz gerekir ki, bizde de kurumsal ırkçılık vardır’ ifadesine yer verdi.
Rutte, kendi partisi VVD’yi de ırkçılık konusunda uyardı.
Avrupa sömürge tarihiyle hesaplaşır mı?
Irkçılık ve ayırımcılıǧa karşı yapılan gösterilerde, Belçika’da önemli bir detay yaşandı. Belçika’nın Kongo’yu sömürdüǧü 1800’lü yıllarda, Kongo’yu şahsi mülkiyetine alan Belçika Kralı II. Leopold’un Gent ve Anvers’teki heykelleri boyandı ve ateşe verildi. Ayrıca, Kral II. Leopold’un Haziran sonuna kadar tüm Belçika’da heykellerinin kaldırılması için iki ayrı imza kampanyası başlatıldı.
1968 – 2020 mukayesesi
Her ne kadar, 1968 yılı Batı Avrupa’da gençlerin direniş, başkaldırı ve devrim rüyaları için romantik bir yıl olarak görülse de, 1968 yılı Amerika için bir dönüm noktasını oluşturur. Bazı Amerikalı uzmanlar, 2020 yılını, 1968 yılıyla mukayese ediyorlar. 1968 yılı, Vietnam’da 17.000 askerin ölümü, Lyndon Johnson’un başkanlıǧının sonudur.
1968 Başkanlık için çok şanslı bir aday olan senatör Robert Kennedy’nin öldürüldüǧü yıldır.
Martin Luther King de 1968’de öldürülmüş ve tutuklanmalar yaşanmıştır.
Uzmanların endişeleri, son on günde patlak veren kitlesel olayların, 1968’de olduǧu gibi, 2020’de de benzer olayların yaşanabileceǧi yönündedir.
Irkçılık karşıtı protestoların düşündürdüklerini kısa maddeler halinde ifade etmeye çalıştım. Yeryüzünde adaletsizlik, her türlü ayırımcılık ve ırkçılık, adil paylaşım, kanaatsizlik, şükretmemek, doyumsuzluk, sorumsuz tüketim, sürdürülebilir bir yaşam örneǧi olmadıǧı sürece, ırkçılık, ayırımcılık, istikrarsızlık ve zulüm devam edecektir.
Bu sorunun ezeli ve ebedi çözümü; Piri Türkistan Hoca Ahmed Yesevi ve Yunus Emre’nin ifade ettikleri ‘Yaradılanı severiz, Yaradandan ötürü’ anlayışının birey ve devlet zihniyetine hakim olmasına baǧlıdır.
Veyis Güngör
10 Haziran 2020