Son yıllarda sosyal medya üzerinden din ile ilgili imani ( soyut-keyfiyet ) ve ameli ( somut- kemiyet-uygulamalar ) üzerinde yoğun tartışmalar yapılmakta.

Son yıllarda sosyal medya üzerinden din ile ilgili imani ( soyut-keyfiyet ) ve ameli ( somut- kemiyet-uygulamalar ) üzerinde yoğun tartışmalar yapılmakta.

Ateist-deist kavramları üzerinden iddia ve kabuller yoğun bir şekilde sosyal medyada yer almakta.

Bu konuda çok fazla bir söze aslında gerek yok.

Çünkü Aristo ve Sokrat dahil binlerce yıl bu ve benzer konular tartışılmış ve bilhassa toplumların dönüşüm ve bunalım yıllarında

her zaman tanrı ve dinler gündemlerinde olmuştur.

Bugün sosyal medyada yer alan tek tanrılı dinler için söylenen karşıtlıkların ve iddiaların hiçbirisi yeni ve orijinal değildir.

Hepsi tarihi çağlardan beri tartışılmış, yazılmış, çizilmiş konulardır.

Hatta rahatlıkla şu iddiada da bulunabilirim.

Henüz sosyal medyada güya dini hususları tenkit eden kendine göre yorumlayan allameler (!) ile eski çağlarda yaşamış din karşıtı feylesoflar, alimler ve gerçekten düşünürler arasında dağlar kadar fark ve seviye farkı var.

Daha bir İbi-i Teymiye, Sipinoza, İbnü Rüşt ve Farabi, Şeyh Bedrettin ve Abdullah Cevdet estetiği ve derinliğinde yaşayan yazan çizen birini görmedim.

Dücane Cündüoğlu fena gitmiyordu. Ama şu sıralar kafası bayağı karışık. Başladığı noktaya dönmeye çalışıyor. Mayası ve pratiği sağlam. Henüz ümitsiz vaka değil.

Erken yaşata öldü. Bir Ulus Baker vardı.

Henüz onun kavram ve düşünce çilelerinin binde birine ulaşamayan ham iddiacılar işin seviyesini iyice düşürdü.

Hele bir de güya din ilimlerini tahsi etmiş idadisi ile sap yiyip saman çıkaranlar var ki tam bir palyaço olduklarının farkında bile değiller.

Özetlersek.

İman konusu olan hiçbir inanç ve kabul müsbet ilmîn konusu değildir.

Dolayısı ile aklın ölçme, tartma ve deneysel tekrarlarına dayalı ispat yolları “iman” ile aynı cümlenin elamanı değillerdir.

İman soyut kabullere dayanır.

Tanrı, melekler, peygamberlik,kutsal kitap ve kitapta yazılanlara iman hususu aklın değil kalbin sahasıdır.

Aynen “aşk” gibi.

Aşkı tartabilir ölçebilir ve akıl ile istenildiği zaman elde edilir ve de laboratuvara sokabilirseniz “imani” kabulleri de aklın tartısına vurabilirsiniz.

Dolayısı ile aslında tek tanrılı bir dine inanmış insanı akıl yolu ile tenkit edip yargılamak ancak “maymunlar cehennemine” ait bir iştir.

Fakat iş bir dine inanan ve dininden memnun olan bir iman sahibi kişiyi dininin emrettiği muamelat yani ibadet ve amelleri hususunda tenkit ya da eleştiriye gelince işler değişebilir.

İman sahibi kişiyi dininin emrettiğini söylediği emirlerin sonuçları itibarı ile aklın tartısına çıkarıp “hiç akletmez misiniz?” Tanrı buyruğu gereği bazı düşünceleri ve iddiaları ileri sürebilirsiniz.

Tanrının ve meleklerin varlığı ile peygamberlik görevi aklın, bilimin işi değildir.

Akılla, böcek çiçek göstererek Allah’ın varlığını ispat etmek ile Darvin ve arkeoloji ile Tanrının var olmadığını ve insanın yaradılışını ispata kalkmak aynı absürt seviyenin ürünüdür.

Siz hiç bugüne kadar sosyal medyada Hırıstiyanlık ve Yahudilik inancının emrettiği ya da uyguladığı dini ritüel ve ibadet hükmündeki kurallara ait “bu da olmaz arkadaş” dedirten bir yazıya rastladınız mı?

Göremezsiniz.

Çünkü imani konularda tek tanrılı dinlerin tümü deist ve ateistlerin hedefidir ama iş muamelâta ve dinin emrettiği uygulamalara gelince hedefte yazılan ve çizilenlerde sadece İslam dini ve müslümanların yaptıkları vardır.

Mesela her pazar kilisede bir papazın tütsüler içinde cemaate birer parça elindeki şarap kadehine bandırıp yedirdiği ekmek nedir ve imani bir ritüel midir.?

Ya da Yahudilikte erkek-kadın evlilik ilişkilerinde cinsel birlikteliğin şekli ve şartları nelerdir uygulanmaması kafirlik midir yoksa günahkarlık mıdır?

Kurban meselesi oruç ve dua ibadetlerinde ki farklar ve sebepleri bu dinlerde nelerdir?

Daha bu soruların onlarcasını sıralayabilirim.

Yani amel, dinin uygulaması konusu aklın tenkidine açıktır. Edep ve.ölçü kaçırılmadan hem de her türlü tenkide açıktır.

Fakat imani konuların uluorta bilhassa belli dönemlerde tam bir 5. kol faaliyeti olarak bolca sürümünü yapmak ne özgür düşüncenin ve ne de iyi niyetin bir sonucudur.

Fitne ve bozgunculuktur.

Her tek tanrılı din zaman içinde yeniden yorumlanmış ve dinin uygulamalarına doğru yanlış bir çok husus katılmıştır.

İncil’in aslı elimizde yok. 300 sene sonra bizim hadisler gibi toplanmış havarilerin ki başta Pavlos’un İsa’dan hatırladıkları sözler ve kendi yorumları İncil adıyla geriye kalmıştır.

Tevrat’tan ise yıllar sonra bulunan belli sayıda parşömenlere yazılmış ilk Tevrat notları olduğu kabul edilen bir deste kağıt elimizdedir. Bu bulunulan notlar öncesi ve sonrasında Talmut yazıcısı yani Tevrat’ın tefsirini yazan Haham’ların yazdıkları bugün Yahudi şeriatının kutsal kitabı.

Tek harfi değişmeden bugüne ulaşan tek kutsal kitap Kur’an. Bu da bir iman konusu. Çünkü içinde bir ayette Allah diyor ki “bu kitabı biz indirdik biz koruyacağız.”

Ne demiştik? Allah’a, meleklere, peygamberliğe, kitaba ve içinde yazılı olana inanmak imani bir konudur.

Dikkat edilmesi gereken konu Allah Kur’anın korunacağına söz vermiştir.

Yani İslam dininin uygulamaları ile ilk müslümanlardan itibaren tümüyle dinin korunacağını söylememiştir.

Zaten söylese idi bu kadar farklı itikadi ve ameli mezhep ve bir birini boğazlayan müslüman diye anılan topluluklar olmaz idi.

Din aslında yaratılan her kulun anlayacağı ve uygulayacağı kolay normlardan oluşur.

Öyle olmasa din ilimleri ile uğraşan alimler en imanlı ve en takvalı insanlardan olurdu.

Ama en çok sapanlar ve her dinde fitnenin kaynağı o dinin teolojik alimlerinden çıkıyor.

Tüm dinlerde aynı din içinde olan kavgaların temeli, halkta savaşan taraflar için “din” sanılır ama aslında siyasetin, güçün ve saltanat koltuğunun elde edilmesi için elitlerin çıkar kavgasından başka bir şey değildir mezhep ve dini iç çatışmalar, kavgalar.

Eğer sosyal medyada İslam dininin günümüze kadar ulaşan muamelat ve amel uygulamalarının kurban, namaz, hac gibi ya da Kur’an da yazılı olan bir ifade üzerine bir tartışmaya ve tenkide rastlarsanız üç şeyi unutmayın.

1-Bu iddialar ilk kez sizin önünüze gelmiyor. Binlerce yıldır söylenenlerin en basit ve cılız olanlarıdır gündeme getirilenler.

2-Bu iddiada bulunanlar başka dinlerin uygulama ve emirlerinden haberdar mı? Benzer karşılaştırmaları diğer dinler ile birlikte yapıyorlar mı?

3-Bugün kıldığımız namazı, tuttuğumuz orucu, verdiğimiz zekatı, nasip olduğunda gittiğimiz haccı ve kestiğimiz kurbanları unutmayın ki Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaşı Veli, Hacı Bayram-ı Veli, Şeyh Edebali ve Osman bey, Selçuk bey, Nizamümülk ve daha bir çok isim aynen uygulamış ve hiç bir itirazları olmamıştır.

Hoca Nasrettinin ve Ahi Evranın da bir itirazı olmamıştır.

Siz zannediyor musunuz onların devrinde bu ve benzer tartışmalar olmadı?

Bakın tartışmalarda ki iddiaların doğruluğu ve yanlışlığı üzerinde durmuyorum. Gerekte yok. Asıl dikkat çekmek istediği husus bu tartışmaların asla yeni olmadığı çok eski devirlerde de olduğunu hatırlatmak.

Dinde yobazlık kadar din karşıtlığında da yobazlık her devirde olmuştur.

Diamond denen bir din karşıtı yavşak yobaz bok böceği misali tarihin lağım çukurlarından çıkardığı eski çürümüş pislikleri sosyal medyada ortaya saçıyor.

Şimdi ben bu yavşağa Hz. Adem Türkçe konuşuyordu. Sümerler Türk’tü.

Hz Ademle birlikte Tanrının buyruğu tevhit dini olarak tekti desem kimler ayağa kalkmaz?

Elbet yazılı medeniyeti olan her uygarlıkta bu tevhit dininin izleri ve kalıntıları olacaktır.

Sümerler yeni daha. Beyaz piramitlere, Sibirya Kaya yazıtlarına bakın. Ta Göbekli tepeye kadar uzaman Türklerin tevhit inancının bozulmadan gelen izlerini öğrenin önce.

Dini bilinen kaynaklardan önce Türk Töresini öğrenin.

Dinlerin uygulamaları münafıklar ve fitneciler ile bozulabilir. Ama Türk Töresi taşa kazımış ve günümüze kadar ulaşmıştır.

Bakım bakalım tevhit dini İslamın imani hangi şart ve tanımı ile çelişen bir buyruğu var Türk töresinin ?

Sonuç: İman ve inanç konuları tartışmaya kapalıdır.

Muamelat ve ibadet konularına gelince.

Siz karar verin. Tarihte kimler kimlerin safında idi? Atatürk dahil, Ahmet Hamdi Akseki, Rıfat Börekçi, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak namazın sayısı ve farzlarını, kurbanı ve haccı ya da ayeti hadisi hiç bugünkü gibi taraf olup tartışmışlar mı?

Yoksa din adına ve din karşıtı yobazlara mı dikkat çekmiş ve mücadele etmişlerdir.

Sizler yani güya yeni fetvacılar Allah’a ve hükmüne asla zarar vermezsiniz. Sadece kendinize hem bu dünyada hem de ahirette ancak zarar verirsiniz !

Hakkı Şafak Ses