Dört yıllık fakülteyi, uzatmaları da hesaba katarsak altı yılda tek ceketle bitiren bir abimiz vardı. Hem aynı evde kaldığımız hem de hemşeri olduğumuz için vaktimizin çoğu birlikte geçerdi; özellikle uzatma yıllarında. Çoğu zaman parasızlıktan bütünlemelere gelemez, çoğu zaman bütünlemelere geldikten sonra memlekete gidemezdi. Bu durumdayken öğrenci evlerini gezer, kimin ne ihtiyacı varsa not eder, ihtiyaçlarını gidermeye çalışırdı. Nerden mi, biliyorum? Bizatihi şahit olduğum için biliyorum.
Bursa’da Kapalı Çarşı’yı gezme bahanesiyle beni yanında götürür, sonra giyim mağazalarına dalar, ellerinde kalmış, ceket, pantolon, mont, kaban olup olmadığını sorardı. Kimi, “Hadi kardeşim, Allah versin,” diyerek bizi başından savar, kimi, kimseye olmayacak büyük bedenlerden birini verir, kimi “Müşteriyi rahatsız etmeyin” diyerek bizi kapı dışarı ederdi. Ben utancımdan yerin dibine geçer, bir daha seninle bir yere gelmem dedikçe, abimiz, “biz kendimiz için bir şey istemiyoruz ki, ihtiyacı olanlar için istiyoruz” der beni sakinleştirmeye çalışırdı.
Aynı şekilde gıda toptancılarını gezdiğimiz de olurdu. 5 kg yağ ya da şeker veren biri bulunursa onu da saatlerce yürüyerek ilgili yere ulaştırırdık. Hiç tanımadığı esnaflardan, memlekete gidecek öğrenciler için para istediği de olurdu. Adamlar bir bizim halimize bakar, bir başkaları için yardım topladığını söyleyen bize bakar, bizi gittiğimize, gideceğimize bin pişman ederlerdi. Sonraki zamanlarda abimizle birlikte hiçbir esnafın yanına gitmedim. Ben dışarıda beklerdim, o gider konuşur, eli boş çıkmazsa, çıkışta gülümserdi. Sonra da aldığı paraları ihtiyacı olan öğrencilere vermek üzere yeniden yollara düşerdik.
Yardım götürdüğümüz birçok öğrencinin durumu, birçok öğrenciye yardım edecek durumun da ötesindeydi. Giyimlerinden, ayakkabılarından bunu anlamak mümkündü. Ama abimizin yanında bir kez, “memlekete gideceğiz ama paramız yok,” demeleri yetiyordu.
Okulu aksatmasının, bütünlemelere kalmasının tek nedeni belki de hep başkaları için koşturmasından, kendine ayıracak zaman bulamamasından kaynaklanıyordu. Ceketi, ayakkabısı, gömleği, pantolonu, mevsim değişikliklerinden, lime lime olmuştu. Ama bunu bir kez dahi dert ettiğini görmedim. Onca esnaftan dilenerek, aldığı yardımlardan bir tek çorap aldığını da görmedim. Kendi evimize ekmeği pazarlık sonucu ucuza almanın yolunu gitmişken, bir tek çöp getirdiğini de görmedim.
Çok kızardım kendisine. Nasihatlerde bulunurdum. Kendisi hep gülerek geçiştirirdi yakınmalarımı. "Eğer benimle gelmezsen, mahşer günü senden şikayetçi olurum, ihtiyacı olan birine yardım etme yolunda benimle gelmedi, derim, haberin olsun" diyerek muzipçe gülümserdi. Bense şikayetçi olacağından değil, bu kocaman yürekli adamın yalnız gitmemesi için eşlik ederdim kendisine. Bir kendi adıma, bir de onun her defasında konuya giremeyişindeki mahcubiyeti karşısında utanırdım.
Bu abimiz fakülteyi bitirdikten sonra yıllarca iş bulamadı. Ufak tefek esnaflık girişimleri oldu, yürütemedi. Yıllar sonra fakülte mezunlarına öğretmenlik hakkı tanınınca başvurdu, öğretmen oldu. Evlendi. Eski mütevazılığından hiçbir şey kaybetmedi. Ama yaşama sevincini yitirdi.
26 ocak 2019 12:00 çarşamba
(tabi ki burada bitmeyecek)