Bu vatanın, uğrunda ölecek gençlere ihtiyacı var dendiğinde benden bahsedildiğini anlamıştım.
Evet, belki fazla genç değildim ama askerliğimi doğuda, hem de çatışmaların en yoğun olduğu bölgede yaptığım için ölümün ne olduğunu biliyordum.
Askerden döneli dört yıl olmuştu.
Lise mezunuydum, işsizdim.
Yine de anne babamın ısrarlarına dayanamamış, mahalleden uygun gördükleri bir kızla evlenmiştim.
Gönlüm olmadığından değil, durumum elvermediğinden yok deyip durmuştum iki yıl boyunca.
Evlendiğime değil de eşime kızıma adam gibi bakamadığımdan çok pişman oldum.
Benden bir şey bekledikleri yoktu. Kızım desen zaten henüz bir yaşındaydı.
Ama ben onların yüzüne bakacak durumda değildim.
Gittiğim bütün resmi ve özel kapılardan kovulmuştum.
İş desen Kafdağı’nın ardında, ekmek desen kuduz köpeğin ağzındaydı.
Onlar da haklıydı kendilerince. Onca üniversite mezunu genç işsiz varken ne yapsınlardı benim gibi ne iş olsa yaparım abi, yeter ki iş olsun diyenleri.
Hırsızlık yapamazdım, kimsenin malını gasp edemezdim, bunca yıldır sokaklarında büyüdüğüm, her karış toprağını benim sandığım şehirde dilencilik yapamazdım. Ama canımı verebilirdim.
Bu vatanın, uğrunda ölecek gençlere ihtiyacı var dendiğinde benden bahsedildiğini anlamıştım.
Ne kendime ne kimselere bakacak durumum yoktu.
Bankada paracıklarım yastık altında altıncıklarım, denizlerde gemiciklerim yoktu.
Şu koskoca Vatan’da yüzlerine bakmaktan utandığım annem ve babam eşim ve kızımdan başka, benimdir diye uğruna öleceğim tek karış toprağım da yoktu.
Onların dışında yaşadığımın farkında olan da yoktu zaten.
Hayatta olmam ne benim ne de kimselerin işine yaramıyordu.
Bu yaşıma kadar vatanıma herhangi bir faydam da dokunmuş değildi.
İşim yoktu, katmadeğer üretemezdim.
Bir canım vardı onu da girdiğim çatışmalarda yani askerliğimi yaparken Rabbim bana bağışlamıştı.
Ama şimdi durum değişmişti.
Bu vatanın uğrunda ölecek gençlere ihtiyacı vardı.
Bu vatanın, uğrunda ölecek gençlere ihtiyacı var dendiğinde benden bahsedildiğini anlamıştım.
Benim için değil ama vatan için en kıymetli şeyim canımdı.
Daha doğrusu canını veren herkes vatan için çok kıymetliydi.
Şehit cenazelerinden biliyordum bunu, atılan nutuklardan, haber bültenlerinden, sloganlardan biliyordum.
Bu ülkede yaşarken farkında olunmayan birçok gencin şehit düştüğünde nasıl kıymete bindiğini biliyordum.
Hem kaybedecek neyim vardı ki; yüzlerine bakmaya utandığım, gönlümce giydiremediğim ve yediremediğim annem ve babamı eşim ve kızımı kendi içimde çoktan yitirmiştim zaten.
Bu vatanın, uğrunda ölecek gençlere ihtiyacı var dendiğinde benden bahsedildiğini anlamıştım.
Eğer kısmet olur da şehit düşersem belki aileme bir aylık bağlanır, belki bir kampanya başlatılır gün yüzü görmeyen anne ve babama başlarını sokacakları bir ev alınırdı.
Değilse benim, bin yıl yaşasam bile ne ev alacak ne de onlara bakacak durumum yok gibiydi.
Senin hiç arkadaşın, dostun yardım edecek kimsen yok mu, diyen eşim de cenazeme katılan onca kalabalıkla gurur duyardı belki.
Ama ben hep, beni defalarca kapıdan kovan belediye başkanının, iş talebimi kaale bile almayan onca iş adamının, onca istememe rağmen beni bir kez olsun kabul etmeyen valinin cenazemde yapacağı konuşmayı merak etmişimdir.
Yaşarken farkına varılmayan ben birkaç günlüğüne de olsa ülkenin gündemine oturacak, yaptığım kahramanlığın türlü türlü hikayesi anlatılacaktı.
Sonuçta ölümüm sadece vatan için değil, eşim ve kızım için de hayırlı bir netice olacaktı.
Bu vatanın, uğrunda ölecek gençlere ihtiyacı var dendiğinde benden bahsedildiğini anlamıştım.
Evet, yirmi dört yaşımdaydım, belki fazla genç değildim ama yine de vatanın işine yarayabilirdim.
Benim gibi daha birçok işsiz güçsüz cebinde çay parası bile olmayan genç vardı.
Onlar da vatan için canlarını feda etmeye hazırdı.
Canlarından başka verecekleri bir şeyleri de yoktu zaten.
Ev bark sahibi, mal mülk sahibi, iş güç sahibi insanların yaşaması gerekiyordu her şeyden önce.
Onların sadece malı değil, canı da kıymetliydi.
Yani benim gibi işsiz güçsüz, ailesine bile bakmaktan aciz birinin canıyla, milyon dolarlarla oynayan birinin canı bir olur muydu?
Vatan hepimizindi. Hepimizin ona bir borcu vardı. Ben canımla, onlar parasıyla ödüyordu vatana olan borcunu.
Hani ben bin yıl yaşasam değil tatile, lokantaya bile götüremezdim ailemi.
Dolayısıyla benim yaşamamın kimse için bir önemi yoktu.
Ama vatan için ölecek yaştaydım.
Diyeceksiniz ki herkes ölecek yaştadır ama benim gibi kaybedecek bir şeyi olmayanların ölümüyle, onca yatırımı, hayali, serveti, öpülesi, sevilesi onca güzel oğlu ve kızı olanların ölümü bir olur mu?
Yazık değil mi onlara, yaşayacakları güzel günlere.
Hem onların vatan sevgisiyle benim vatan sevgim bir olur mu hiç?
Üstelik ben yaşasam kim bilir ne sıkıntılar yaşarım daha.
Bu vatanın, uğrunda ölecek gençlere ihtiyacı var dendiğinde benden bahsedildiğini anlamıştım.
Aradıkları genç bendim, bende başkası olamazdı.
Hanfendiler ve beyfendiler rahat uyusunlar diye benim gibi gençler için ölmek bir görevdi.
Hem hepimiz birden ölürsek bu vatan kimlere kalacaktı.
“Bu vatan toprağın kara bağrında /Sıradağlar gibi duranların” değil, üzerinde dimdik yaşayanlardı.
Ölülerin vatanı, mezarlıklardır.
Vatan, ne yapsındı benim gibi ciğeri beş para etmez işsiz güçsüz birini.
İşine yarasam çoktan yarardım zaten. Değil vatanın, bir tek işadamının işine bile yaramamıştım onca yaranma çabalarıma rağmen.
Bu vatan güzel insanlara, hanfendilere, beyfendilere, bankada paracıkları, denizde gemicikleri, limanda yatçıkları, lüks semtlerde katçıkları, rezidansları, köşkleri, sarayları olanlara layıktı.
Kaybedecek şeyleri olanlara layıktı vatan, benim gibi canından başka kaybedecek bir şeyi olmayanlara değil.
Onlar vatanın kendisiydi zaten, onlarsız vatan, vatan bile sayılmazdı.
Bu vatanın, uğrunda ölecek gençlere ihtiyacı var dendiğinde benden bahsedildiğini anlamıştım.
Bu Vatan’da, yapacak işimiz, pişecek aşımız yoktu.
Ne kadar yaşarsak yaşayalım hiçbir faydamız olmayacaktı vatanımıza.
Bir evimiz, evimize götürecek ekmeğimiz olmayacaktı.
İntihar etsek kimse anlamayacaktı halimizden, madem parası yoktu ipi alacak parayı nereden buldu öyleyse diyenler bile olacaktı belki de.
İyisi ölmekti, ama en iyisi vatan için ölmekti.
Yaşarken bir gün olsun yüzlerini güldüremediğim ailem, ölümümle gün yüzüne kavuşurdu belki.
Dirimiz değil ama ölümüz önemliydi vatan için.
Güzel yarınlarda yaşamanın hayalini kurmak hem canı hem malı kıymetli olanlara yaraşırdı.
Hem onlar olmasa kim nutuk çekerdi ardımızdan?
Üç beş garibanın sırtında taşınacak cenazemiz kimin umrunda olurdu.
Onlar vatanın kendisi zaten, her ne kadar biz öldükten sonra farkımıza varsalar da minnettarız kendilerine…
Bu vatan için ölürken son sözüm ne olur bilmem ama son gördüğüm ve hatırlayacağım, eğer bir ev alınacak olursa annemle babamın ve emekli maaşı bağlanacak olursa eşimle kızımın o bakmaya doyamadığım hüzünlü yüzleri olacak.
Onları mutlu görmek mutlu edecek beni.
Gözlerim açıksa bundandır, gülümseyişim bundan…