CHP daha şimdiden, yeni anayasa tartışmaları ile, Türkiye Cumhuriyetinin kurucu değerlerini ve anayasanın ilk dört maddesinin tartışılması kapısını açıyor
KTÜ mezunları grubu olarak ülkemizin geleceği için düşüncelerimizi ve endişelerimizi uzun süredir grubumuzda karşılıklı olarak paylaşmaktayız.
Gençlik yıllarımızdan itibaren Türk milletinin dertleri dertlerimiz, dostları dostlarımız, düşmanları düşmanlarımız oldu.
KTÜ, Türk milliyetçiliğine büyük hizmetleri olan yüksek eğitim kurumlarımız içinde çok önemli ve özel bir yeri olan üniversitelerimizin başında gelir.
70’li yıllarda üniversitemizde verdiğimiz mücadele ile olgunlaşan fikri ve ideolojik zenginliğimiz, daha sonraki yıllarda kendi şehirlerimizde ve görev yaptığımız yörelerde ülkü meşalemizin yakılmasını ve güçlenmesini sağlamış ve de Anadolu’da Türk milliyetçiliği hareketinin mayalanmasında ciddi pay sahibi olmuştur.
Şimdi yaklaşan seçimlerde yine birlik ve beraberliğimizin gücünü yeniden ortaya çıkararak, Türk milletinin önüne kurulan tuzakların surlarında gedik açmak ve bu tuzakları bozmak görev ve sorumluluğu ile karşı karşıyayız.
Her iki ittifak da yeni ucube sistemin dayatması sonucunda 50+1 kıskacında kimliklerini lekelemiş ve gayri milli emperyal tuzakların oltalarına takılmışlardır.
Seçim süreci boyunca muhalefeti temsil eden “millet ittifakını” destekleyen milliyetçi-ülkücü fikir çizgisinin mensubu bir kısım arkadaşlarımız iki temel gerekçeyi ileri sürmektedirler:
Değişim ve önce AKP iktidarından ve de Erdoğan diktatörlüğünden kurtulmak !
Sonrası kolay. Biz zaten bölücüler ve eski tüfek komünistler ile sol-sosyalist ideolojik çizginin ne olduğunu biliyor ve onlarla dün nasıl mücadele ettik ise yine ederiz. Onların ne ülkeyi bölmesine izin veririz ne de “Türklük” kavramını tartıştırırız ve ne de Anayasanın ilk dört maddesine dokundurttururuz!
AKP iktidarının siyasi-ümmetçi din baskılı yönetim önceliği hepimizi boğdu.
Bu noktada toplumda kullandıkları nefret dili ve kayırmacı kadrolaşma ile yüksek bir ayrışmanın ve kamplaşmanın doğmasına ve de dolayısı ile tehlikeli, ciddi bir çatışma potansiyelinin oluşmasına sebeb oldular.
Elbette bir an önce bu iktidardan kurtulmak önümüzde duran öncelikli bir hedef olmalıdır.
Bizler mühendislik eğitimi almış, yüksek matematik ve analitik geometri derslerinin imtihanlarından geçmiş, mantığı sosyal bilimler de okuyanlar gibi düz yazılı ezbere dayalı metinlerinden değil matematiksel denklemlerin netice odaklı sonuçları ile kavramış eğitimli bir gurubuz.
Bizler tercihlerimizde denklemin her iki tarafına da bakmak ve eşitliği sağlayan ya da bozan elemanların sanal mı yoksa gerçek mi olduklarını bilmek durumunda, aslında sorumluluğunda olmalıyız.
AKP’den ve Erdoğan’dan kurtulmak için önümüze konulan denklemde karşıtlık yani alternatif olacak ve değişimi sağlayacağı iddiasındaki “millet ittifakının” bileşenlerinin niyet ve hedeflerinin sanal bir algının ötesinde
gerçek kimlikleri ve hedefleri nelerdir bu sorunun cevabını doğru ve gerçekçi olarak vermeliyiz.
AKP’nin Erdoğan liderliğinde “siyasi ümmetçi” öncelikler ile sosyal dokumuzda ve milli birliğimizde yaptığı tahribatlar gerçekte hangi uluslararası hedeflere hizmet etti sorusuna, rahatlıkla küresel sermayenin liberal-kapitalist hedeflerine hizmet etti diyebiliriz değil mi?
Küresel emperyalizm ülkelerin yönetim biçimlerini önemsemez. Her yönetime uygun bir proğramı ve çözümü ile yandaşlarını bulma kabiliyeti vardır.
Neo-kapitalist küresel sermayenin Türkiye’de iki temel hedefinin olduğunu hepimiz biliyoruz.
Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısının bozularak Balkanizasyona uğratılarak sosyal ve ekonomik bölünmesini sağlamak ve de küresel emperyal sermayenin mal ve hizmetlerinin Anadolu üzerinden sorunsuz doğu-batı; kuzey-güney aksında serbest dolaşımının hukuksal ve fiziksel alt yapısının gerçekleşmesini sağlamak.
Bu hedeflerinin ciddi bir kısmını AKP iktidarı ile sağladılar. Tam finale giderken bir şeyler oldu ve Türk milletinin genetik hafızasının derin tehdit karşısında uyanması ile işler aksamaya başladı.
Aslında biraz dikkatli baktığımızda, çözüm süreci, ikiz yasalar, AB katılım protokolü, Londra-Şangay yeni ipek yolunun Anadolu’da ki raylı sistemlerinin ve otobanlar ile karayolu bağlantıların yapılması ve İstanbul boğazının deniz üstü ve deniz altı demir yolu ve karayolu bağlantıları ile hazırlıklarına başlanan İstanbul kanal projelerinin hepsinin birden aynı küresel emperyal gücün AKP üzerinden gerçekleştirdiği fiziki hedefler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz
Bizler sosyal konuları ve yaşam tarzlarımızın ihlalini, özgürlüklerimizin kısıtlanmasını, adaletsizliğin boğucu sonuçlarını tartışırken, küresel emperyalizmin adım adım hedeflerine yaklaştığını milliyetçi sorumluluğumuzla görmemiz gerekmez mi?
Emperyal küresel sermaye, tıkır tıkır planını işletirken kontrol dışı beklemediği bir direniş ile karşılaşınca 2023 seçimleri ile yeni bir planını devreye soktu.
AKP iktidarı ile Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısını bozmak için siyasal islam ile kamplaştırdığı ve oluşturduğu büyük nefret rüzgarının önüne yeni bir yelken ile çıktı: Değişim !
Aslında emperyal küresel güç eskiyen, kullanma süresi dolan ve tepe tepe kullandığı ve artık yorulan atını değiştirmekte.
Değişim isteyen halkımızın önüne çare diye konan “millet ittifakının” siyasi kesitinin, 2002 AKP’sinin topluma sunduğu siyasal hedef ve planlarından ne farkı var? O günlerde de “değişim” isteyerek Ecevit iktidarından kurtulmak istemedik mi?
Emperyal küresel sermayenin Türkiye’nin üzerine kurduğu planın iki vazgeçilmez hedefini tekrar hatırlayalım: Üniter yapının bozulması ve küresel sermayenin ürettiği mal ve hizmetlerin Anadolu’nun stratejik konumundan maliyetsiz ve engelsiz istifadesi.
Millet ittifakının bileşenleri ve amiral gemisi CHP daha şimdiden yeni anayasa tartışmaları ile Türkiye Cumhuriyetinin kurucu değerlerini ve anayasanın ilk dört maddesinin tartışılmasının kapısını açmıyor mu?
Hazırladığı iki bin maddelik hükümet protokolünde dünya sermayesine entegrasyonun devam edeceğinin ve AB müktesebatının yol haritası olacağını ve AKP’nin yarım bıraktığı yerden başlayacağının taahhüdünü vermiyor mu?
Babacanın gerine gerine küresel sermayenin uşağı olmaya hazır olduğunu ilan ettiğini görmüyor muyuz?
AKP’nin emperyal küresel sermayeye teslimiyet ile karşı karşıya kaldığımız ekonomik işgal sonucunda, hazinesi boşalan Türkiye’nin yeni para ihtiyacını ABD-AB’nin kontrol ettiği küresel sermayeden sağlayacağını ilan etmiyorlar mı?
Hangi siyasi yaptırımlar ve küresel sermayenin hangi isteklerine verilecek tavizler ile bu para sağlanacak?
Değerli KTÜ’lü arkadaşlarım,
Türkiye de gerçek milli değişimi yapacak güç var o da Türk milliyetçileridir.
Çünkü bizler küresel emperyal gücü çok iyi tanıyoruz ve onlarla hiçbir zaman işbirliği yapmadık ve onlara hiçbir zaman yandaş olmadık. Zaten böyle bir durum her iki taraf için de ontolojik gerçeklikle bağdaşmaz.
Türk milliyetçileri sadece gerçek değişimin hem de milli bir değişimin tek adresidir.
Dün emperyal küresel güç, siyasal islam ideolojisi ile AKP öncülüğünde ciddi mesafe aldı şimdi de güya özgürlükçü sol-sosyalist merkezli CHP öncülüğünde yarım kalan projesini tamamlamak istiyor.
Evet değişim şart !
Evet AKP iktidarı sonlanmalı !
Bunun adresi ise asla “millet ittifakı” değildir.
Türk milliyetçilerinin oylarını CB sandığında Türk milliyetçisi bir aday da birleştirmelidir tek çaremiz.
Eğer bunu başarabilirsek Türkiye’de 15 Mayıs sabahı gerçek milli değişimin güneşi doğacaktır.
Çoktan yana olmak, sayımız yetmez gerekçemiz ilk anda mantıklı gelse bile hem doğru bir karar olmaz ve hem de gerçek milli değişimin kapısını kapatarak ve gelecek ümitlerimizi çok çok zayıflatacak bir iddia olur.
Bu ciddi bir vebal ve çözüm olamayan bir yanlışta ısrardır.
Kurtulmak istediğimiz siyasi cehennemden kaçıp kurtulacağımızı sanarken, aslında aynı cehennemin başka bir kapısının önünde toplanıp o kapıyı açmayalım.
Kendi cennetimizi görelim ve o cennetin kapısının anahtarının birleştirceğimiz oylar olduğunu fark edelim.
Bu arada komik bir paradoksu da işaret etmeden geçmeyelim.
Yeşil sol adıyla birleşen marksist bölücüler ile dünün eski tüfek sosyalistleri nasıl oluyor da küresel emperyal sermayenin hizmetinde olabiliyorlar.
Bu sorunun cevabını bulmak için 1974 Ecevit affından sonra dışarı çıkan sosyalist hareketin, “kahrolsun emperyalizm” sloganını unutarak “kahrolsun faşizm” sloganına nasıl evrildiğini, aslında sosyalist hareketin NATO-Glodya proğramında nasıl devşirildiğini bilmemiz ve hatırlamamız yeterli.
ANAP rüzgarı ile ve sonra AKP seviciliği ile küresel emperyal sermayenin binbir suratı Cengiz Çandar’ın yeni pozisyonuna ve nereden aday olduğuna bakmak “değişimin” patronunun değişmediğini görmemize yetmez mi?
Şimdi Türk milliyetçileri Cengiz Çandar’la birlikte “değişimden” yana aynı safta buluşuyorlar.
Bugün nefret ettiğimiz iktidarı yaratanla ondan kurtulmak için çare diye önümüze konan yeni yüzler bunlar mı olmalı?
Yoksa yeni emperyal sermayenin palyaçosunun farklı makyajlı ikinci yüzü ile kandırılmaya mı çalışıyoruz?
Yarınlarda bu iki yüzlü emperyal sömürüye karşı mücadelemizin mayası ve gücü Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 1.turda Türk milliyetçilerinin Türk milliyetçisi bir adayı desteklemesi ile ortaya çıkacaktır.
İki farklı yüzlü aslında aynı olan tehlikeden önce bundan sonra ondan kurtuluruz demenin arasında işin matematiği olarak ne fark var?
Bunu diyeceğimize kendi mevzilerimize çekilelim ve orada gücümüzü toplayalım.
Ve zaten göreceksiniz CHP’nin paydaşlarının İYİ Parti hariç ve AKP’nin MHP hariç tüm paydaşları seçimden sonra aynı safta birleşecekler ve oluşturdukları yeni “çözüm süreci” cephesin de Anayasanın ilk dört maddesini ve “Türk vatandaşlığı” tanımını tartışmaya açacaklar.
Kısa zaman sonra tekrarlanacağı bugünden belli olan seçimlere gücümüzü ortaya koyarak daha teşkilatlı ve iddialı olarak hazırlanmamızın ilk adımını bu seçimlerde atacağımız oylar olduğunu görelim ve oylarımızı birleştirelim.
Yanlışlar arasında tercihle yeni pişmanlıklar yaşamayalım.
Dün olduğu gibi sayımıza göre değil savunduğumuz fikrin gücüne inanarak dosdoğru olalım.
Mağlup olmuş ve yanlışlanmış ideolojilerin kaptan köşkünde oturduğu geminin etkisiz elemanı ve tayfası olmayalım.
Hakkı Şafak SES