Ey Türk Gençliği,

            Birinci vazifen Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir.”

                19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak “Türk’ün damarlarındaki ateşi” bir kıvılcımla tekrar alevlendiren Gazi Mustafa Kemal; 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında, genç cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı olarak, TBMM kürsüsüne çıkacaktır. Kürsüde, altı günde  ancak nihayet bulan nutkuyla milletine seslenir. Nutkun tamamında Kurtuluş Savaşı’nın nasıl kazanıldığı; kurtuluşu gerçekleştiren bir “deha”nın ağzından anlatılır. Nutuk, Ata’nın cumhuriyeti gençlere emanet ettiğini anlatan ünlü Gençliğe Hitabesi ile biter. Mustafa Kemal Gençliğe Hitabe’de, gençlere görevlerini hatırlatmanın yanında, gençlerin hangi durumlarda uyanık olmaları gerektiğini de çarpıcı bir dille açıklar. 

            Atatürk’e göre, Türk Gencinin en önemli görevi Türk bağımsızlığını ve Türk Cumhuriyetini korumaktır. Türk’ün varlığını koruması ve geleceğini garantiye almasının tek yolunun bu olduğunu belirten Mustafa Kemal; bu emanetleri gencin ve Türk Milleti’nin en önemli hazinesi olarak görmektedir. Pekiyi, bu emanetleri korurken ve savunurken Türk Genci gücünü nereden alacaktır? Bu sorunun cevabı olarak da Atatürk, aynı hitabenin son cümlesinde kesin ve net bir adres gösterir:

                “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”

Geleceğimizin teminatı, Sevgili Gençler,

                Bir lider düşünün…

                Türk istiklâl mücadelesine, milletinin kadını, erkeği; yaşlısı, genci ve çocuğu ile beraber Samsun’a ayak basarak başlayan bir askerî deha;  yine milletinden aldığı güçle 29 Ekim 1923’te “Cumhuriyet” idare şekliyle taze ve dinamik bir devlet kuran, güçlü bir devlet adamı; TBMM’nin kuruluşu ile “egemenlik” kavramını “çocuklarla, Türk çocuklarıyla” bağımsızlığımızın ifadesi ve ispatı İstiklâl Savaşımızı, bağımsızlığın en güzel şekliyle taçlandırıldığı Cumhuriyeti “gençlerle, Türk gençleriyle” bütünleştiren hassas bir “yürek”; bütün bunların yanında, insanı ve hayatı kavradığı muazzam bakış açısı kadar, “dünya nereye gidiyor” sorusunu kendisine sorabilen, bu sorunun cevaplarının “anahtarlarını” görebilen, ileri görüşlü bir “insan”…

Türk Milletinin tüm fertlerinin, bugün yaşayan “her yaştaki genciyle” Atatürk’ü, onun ve onunla birlikte hem cephede hem de hayatın her alanında omuz omuza çarpışmış; “yok”tan “var” etmeyi bilmiş dedelerimizi, ninelerimizi, canını bizim için her devirde, vatanın bağımsızlığı ile milletin bekasının tehlikeye girdiği her durumda feda eden her “şehidimizi”, bize bugünü bırakan o günün ilim ve fikir adamlarını iyi tanıması; onları doğru anlaması gerekir… Günümüz insanının, Atatürk’ün “egemenliği” çocuklara; ”bağımsızlığı ve Cumhuriyeti” gençlere bırakmasındaki inceliği ve isabeti, “isabetli gözle” görebilmesi şarttır.

Kıymetli yürekler,

Bir lider düşünün ki…

Zorlu bir bağımsızlık savaşının ardından; bir milletin geleceğini ve bu geleceğin teminatlarını milletinin çocuklarına, gençlerine bırakıyor…

Bir lider düşünün…

Bağımsızlığı ve Cumhuriyeti korumak, savunmak görevlerini “Genç” yüreklere ve beyinlere veriyor: “Gelecek, gencin elinde şekillenir” diyerek gençlere güveniyor. Biz büyüklere, ”bugünün genci iyi yetişmeli ki, yarınlara güvenle bakabilelim” mesajını veriyor.

Bir lider düşünün…

Gençlere geleceği siz çizeceksiniz, işaretini veriyor. Aynı zamanda; geleceği şekillendirirken geçmişinizden, tarihinizden ve damarlarınızdaki asil Türk kanından “feyz alacaksınız” diyor.

Hep beraber düşünelim ve bize işaret edileni iyi görelim:

Türk İstiklâl Mücadelesini, bağımsızlığın önemini, Cumhuriyetin ne demek olduğunu ve hangi şartlarla hangi “kahraman”ların omuzlarında inşa edildiğini, Atatürk isimli dehayı, genci, gencin bir milletin geleceğindeki rolünü anlamak için Nutuk adlı esere bakmak; o eserden hiç değilse “Gençliğe Hitabe” bölümünün verdiği mesajları iyi kavramak gerekir…

Atatürk’ün gençlere işaret ettiği “Medeniyet yolunda yürümek ve muvaffak olmak, hayatta kalmanın şartıdır” ilkesini de göz ardı etmeden, gençlerin çağın şartlarına ayak uydurabilecek şekilde yetiştirilmesi ve iyi yetiştirdiğimize inandığımız gençlere Cumhuriyet’in durmadan dalgalanan bir bayrak misali emanet edilmesi şarttır.

 Gençlere bağımsızlığı ve Cumhuriyeti korumak, kollamak görevini vermek demek; onlara inanmak, onlara güvenmek demektir. Bugünün büyükleri olarak, gençlere inanmak ve güvenmek istiyorsak; gençleri yetiştirme, onları çok yönlü insan olarak hayata hazırlama vazifemizin varlığına ve sorumluğuna inanmak durumundayız. Fakat bu arada, onları iyi yetiştireceğimiz konusunda kendimize de güveneceğiz. Bu milletin bir ferdi olarak; ”çağdaş medeniyet seviyesini aşma yolunda” son sürat giderken; milletin bağımsızlığı, devletin ve Cumhuriyet’in bekâsı için inançlı ve istekli olduğumuz kadar donanımlı da olacağız. Genç insana güvenmek ve bu insana milletin kutsallarını, geleceğini emanet etmek; “kendimize” ve milletimize güvenmek demektir. Ne kadar güçlü bir milletin evladı olduğumuz şuuruna varmak demektir. Atatürk’ün gence verdiği bu büyük misyonun asıl sırrı buradadır. Bu sırrı, bu inceliği işte bu noktalarda aramak gerekir.

Atatürk, Türk gençlerine güveniyordu: Çünkü, o kendisi ile beraber “bir ömür” bir neslin nasıl bir bağımsızlık mücadelesi verdiğini gördü, yaşadı; çünkü, o kendisi dahil binlerce “lider”in yok olmaya terkedilmiş bir milletin bağrından “hiç umulmadık bir anda” yine binlerce meşale yaktığını gördü. Çünkü o,  her dara düştüğünde “muhtaç olduğu kudreti” damarlarında hissetti; hissedenlerle beraber “Cumhuriyeti” kurdu ve daima bu “taze kanı” içinde yaşatacaklara, “gençlere” bu ideali” emanet etti. Bu ideal “19 Mayıs ruhu”,  savaşta ve barışta, her şartta “mücadele ruhu”ydu.

Çağımızın genç liderlerini düşünün…

Düşünün ki onlar, damarlarındaki asil kandan güç alarak, Atatürk’ü ve bu millete hizmet etmiş, eser bırakmış bütün atalarını rehber alacak ve içlerinde “19 Mayıs ruhunu” taşıyacaklar. Düşünün ki onlar, “genç beyinler”, ”üstün yetenekliler” ve “geleceğin liderleri” olarak, Türkiye Cumhuriyeti’ne 2030’ların 2070’lerin şeklini verecekler, kafalarındaki yüksek ideallerle…

Kıymetli arkadaşlarım, gençlere vereceğimiz her görevde, her ulvi emanette, her sorumlulukta bu ufuk çizgisini görmeliyiz. Onlar, ”Atatürk’ün onlara duyduğu inancı”  hissediyorlar. Ve bizlerden de, aynı güveni onlara karşı hissetmememizi; daha şimdiden, kendilerine birçok “sorumluluk” vermemizi istiyorlar. Bugünün gençleri on on beş sene sonraki Türk Cumhuriyeti’nin yöneticileri ve liderleridir. Onlara Türk İstiklal Mücadelesi, bir milletin nasıl kurtulduğu, bir devletin nasıl kurulduğu, bu milletin şanlı tarihi, büyük şahsiyetleri, milletin her dönemdeki çilesi kadar hiç sarsılmayacak yüksek moral değerleri iyi anlatılmalıdır. Bütün bunların yanında; yaşadığımız şu günlerin şartları, “dünya içinde” almamız gereken önemli rol ve sorumluluklar, “insanlık çizgisinde” bulunmamız gereken nokta gençlere iyi izah edilmelidir. Gençlere güvenmek sözde kalmamalıdır. Gençler bağımsızlığın korunmasının, savunulmasının yalnızca cephe savaşlarıyla olmadığını, barış zamanlarında da “İstiklal ruhu” ile hayatın her alanında, hemen her cephede savaşılması, mücadele edilmesi ya da şartlara göre ortak değerlere sahip çıkarak birlik ve beraberliğin sağlanması gerektiğini anlamalıdır. Onlara hayatın her alanında aktif roller verilmelidir. Düşünün bir kez: Eğer gençleri şimdiden ilim, irfanla yoğurur; vatan ve millet aşkıyla pişirirsek “Cumhuriyet ilelebet payidar kalacaktır.” 

          

       Çağımızın genç liderlerini düşünün…

            Düşünün: Onları mücadele ve bağımsızlık ruhuyla yoğrulmuş hangi alanlarda, hangi meziyetlerle yetiştirirsek; 2050’lerin, güçlü kuvvetli; tarih şuuruyla yetişmiş, insanlığa damgasını vuran, tüm dünyaya Türk kültürünü, görgü, bilgi ve inancını götüren, evrensel düşünce ve duyuşa sahip; insanlık için büyük ve faydalı projelere imza atarak varlık gösterebilen  bir “Genç Türk Lideri” konumuna getirebiliriz?.. Vatan için savaşta ve barışta yorulmadan çalışmayı, gözünü kırpmadan canını feda etmeyi öğreteceksiniz… Bugünden ona güvenip birçok şeyi bir arada öğreteceksiniz ki yarın Cumhuriyeti büyük bir huzurla emanet edeceksiniz.

            Düşünün bir kez… Bu liderleri, bu gençleri nasıl yetiştirmeliyiz, ”damarlarımızdaki o şahlanışı” daima duyarak?

            Bağımsızlığı ve Cumhuriyeti korumak ve kollamak görevini alan gençleri bizler -daha dün genç olanlar- yetiştirmeliyiz. Hep birlikte el ele… Şehirlerimizdeki okullarda, kütüphanelerde, tiyatro salonlarında, açık hava müzelerimizde, tarihî mekânlarımızda, hayatın her alanına hizmet eden “açık laboratuarlarda” yani kuruluşlarımızda, fabrikalarımızda… Onların ufkunu genişletmek, onları donanımlı yetiştirmek, onlara bizim de güvendiğimizi göstermek için tüm şehir, tüm ülke seferber olmalıyız…

             Bizler, Türkiye’nin kalbi, Başkent Ankara’da yaşıyorsak ve Gazi Anadolu Lisesi’nin her yaştaki genci isek bu ülke için şehit olanları, gazi olanları, daima ufka bakarak ileriye adım atıp çalışanları, birlik ve beraberlik için atan yürekleri, yüreklerin söylediklerini ve yaptıklarını, o kocaman yüreğimizle, yapacaklarımızı düşünelim… Düşünün, düşünelim. Daha derin ve içten düşünelim de, içinde gençlik ateşini taşıyanlar olarak insanlığa damga vuracak daha büyük işler başaralım. İnsanı ve hayatı attığı her adımda kucaklayan, saran, büyüten, seven, sayan, kollayan  birer lider gibi düşünelim, gönül gönüle.

Sevgili gençler, derim ki; 19 Mayıs ruhunu anlayıp liderliği, geleceğin liderleri olmayı iyi düşünün…

Hele ki, Mustafa Kemal Atatürk, 30 Ağustos 1924’te Kütahya-Zafertepe-Çalköy’de, Şehit Mehmetçik Anıtının Temel Atma töreninde  gençlere şu sözlerle seslenmişse:      

“Gençler:

Cesaretimizi takviye ve idame eden sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile, insanlık meziyetinin, vatan muhabbe­tinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız.

Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz tesis ettik; onu ila ve idame edecek sizsiniz.”

                                                                                                    Ranâ DEĞİRMENCİ

                                                                                  Gazi Anadolu Lisesi Edebiyat Öğretmeni