Yüce bir denizde yalnızca küçücük su damlasına muhtaç kalmanın acısını... İçinde devasa fırtınaların koptuğu bir yürekle, nefessiz kalmanın ne demek olduğunu
Merhaba sevgili okurlar,
Okyanusların içinde kaybolmuş bir damla olmayı… Yüce bir denizde yalnızca küçücük bir su damlasına muhtaç kalmanın acısını... İçinde devasa fırtınaların koptuğu bir yürekle, nefessiz kalmanın ne demek olduğunu... Hadi, gel anlatayım sana bu kalabalık dünyada tek başına ayakta kalmanın zorluğunu. Hayatta kalmanın, güçlü olmanın aslında ne kadar ağır bir savaş olduğunu bilmezsin. Boğazımda düğümlenen sözcükleri, söyleyemediklerimi, içime attıklarımı… Ve damla damla akıttığım gözyaşlarını... Hadi, gel. Eğer yüreğin dayanırsa, eğer kulakların duyarsa beni, gözlerin halimi görürse... Gel, anlatayım sana...
Bir okyanusun ortasında yapayalnız kalmak ne demek, bilir misin? Sanki bütün dünya akıp gidiyor, ama sen durduğun yerde hep aynı kalıyorsun. Herkes hareket halinde, sen olduğun yere çakılı kalmış gibisin. O devasa mavilikte bir damlasın sadece, varlığın bile kaybolmuş sanki. Hiçliğin içinde, görünmez olmuşsun. Ve ne kadar çabalarsan çabala, seni fark eden yok. O kadar kalabalığın ortasında, o kadar gözlerin önünde olsan da... Hiç kimse görmüyor seni.
Yüreğim, bir gökyüzü kadar geniş belki. Ama o kadar dolu ki; o kadar hüzünle, o kadar acıyla yoğrulmuş ki... Her bulutun altında bir hikâye, her nefeste saklı bir anı var. Ama yine de boşluk var o kalpte; hiç dolmayacak gibi duran, koca bir boşluk. Bir damlaya, yalnızca bir söze, bir nefeslik şefkate muhtaç kalmak ne demek, bilir misin? En ufak bir dokunuş, belki de tüm o yüreğin yaralarını saracak. Ama gelmiyor. O şefkat gelmiyor...
Bu dünya çok kalabalık. İnsanlar, koşuşturuyor, birbirlerine karışıyorlar. Herkes bir şeylerin peşinde, herkes bir yere yetişme derdinde. Ama insan, bazen o kalabalığın ortasında bile yalnız hissediyor kendini. Herkesin arasında bir başına kalmış gibi... İşte, en ağır yalnızlık bu. Yanında insanlar var, ama seni gören yok. Sözlerin, sessiz çığlıklar gibi boğazında düğümlenip kalıyor. Kimseye anlatamıyorsun; anlatsan da kimse anlamıyor. Gözlerin doluyor ama ağlayamıyorsun, çünkü ağlasan bile seni duyan olmayacak.
Güçlü olmak... İnsan, güçlü olmak zorunda kaldığında anlıyor aslında ne kadar zayıf olduğunu. Güç dediğin şey, sadece dışarıdan göründüğü kadar değil. İçinde savaşlar veriyorsun, her gün, her saat. Boğazında düğümlenen her kelimeyle bir savaş başlıyor. Söyleyemediklerin, dökemediklerin… Sanki hepsi seni daha da ağırlaştırıyor, daha da içini burkuyor. Ama güçlü görünmek zorundasın, değil mi? İnsanlar seni zayıf görmemeli... Sözlerin, gözyaşların, içindeki acılar sadece sana ait olmalı. Paylaşamazsın, anlatamazsın. Her damla gözyaşın, sana bir sır olarak kalmalı.
Ama… Ya bir gün anlatacak birini bulursan? Ya o biri gelir de yüreğinin derinliklerini gerçekten dinlerse? İşte o an, boğazında düğümlenen her şey çözülmeye başlar. Dökülemeyen her gözyaşı, akmaya başlar. Kalbindeki yük hafifler. Belki de içindeki o ağır boşluğu ilk kez paylaşabilirsin. Ama sorarım sana: Kulaklar dayanabilir mi bu acıya? Gözler görebilir mi bu içsel fırtınayı? Yürek kaldırabilir mi? Çünkü anlatmak, her şeyin başlangıcıdır. Ama anlamak… İşte o, daha da zor bir iştir.
Yalnızlık, bazen insanı tüketir. Ama bil ki, sen o okyanusta kaybolmuş bir damla bile olsan, içinde bir dünya var. Yüreğin o kadar geniş, o kadar güçlü ki... Her fırtınaya, her yalnızlığa dayanır. Sadece anlatacak birini bulduğunda, o yalnızlığın gerçek yüzü ortaya çıkar. Çünkü güç, aslında yalnızlıktan gelir. Ve o yalnızlık, seni sen yapar.
Huzur Ve Sevgi İle Kalın.
13.EYLÜL.2024
KUZEY IRAK ERBİL