Ortadoğu’nun kadim topraklarından biri olan Suriye, son on yıldır yıkım, kaos ve acının merkezi haline gelmiş durumda. Şimdi ise, Şam’dan gelen haberler..

Suriye’nin Yeni Gerçeği Umut mu, Kaos mu?
 

Merhaba Sevgili Okurlar,
Bugün, Suriye’nin yeni bir döneme girerken karşı karşıya olduğu büyük zorlukları konuşacağız. Şam’dan gelen çarpıcı haberler ve sınırlarımızda gözlemlenen hareketlilik, bölgede dengeleri altüst edecek gelişmelere işaret ediyor. Bu yazıda, Suriye’nin geleceğine dair endişeleri ve olası senaryoları birlikte değerlendireceğiz.

Ortadoğu’nun kadim topraklarından biri olan Suriye, son on yıldır yıkım, kaos ve acının merkezi haline gelmiş durumda. Şimdi ise, Şam’dan gelen haberler dünya gündemini bir kez daha sarstı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Şam’ı terk ettiği bilgisi, bölgede yeni bir dönemin kapısını araladı. Ancak bu kapının ardında umut ışığı mı yoksa daha büyük bir karanlık mı olduğunu kestirmek güç.

Suriye sınırına yakın noktalarda Amerikan askeri konvoylarının hareketliliği dikkat çekiyor. Irak üzerinden yoğun bir şekilde sevk edilen mühimmat, silah tırları ve tanklar, bölge üzerinde uzun vadeli bir stratejinin işaret fişeği olabilir. ABD’nin bu hareketliliği, Suriye’deki mevcut boşluktan faydalanarak yeni bir nüfuz alanı oluşturma çabası olarak yorumlanabilir. Bu durum, yalnızca bölgesel dengeleri değil, uluslararası politikayı da derinden etkileyecek.

Fakat bu askeri sevkiyatların sadece bir güç gösterisi olmadığını, aynı zamanda bölgedeki paramiliter gruplar ve yerel aktörler üzerinden yeni bir oyun kurma çabasına işaret ettiğini görmek mümkün. Suriye, bugün sadece kendi halkına ait bir ülke olmaktan çok uzak; bu topraklar, büyük güçlerin çıkar çatışmalarının sahnesi haline gelmiş durumda.

Suriye’nin geleceğine dair en büyük endişe, ülkenin birden fazla bölgeye bölünmesi ihtimali. Mezhepsel ve etnik ayrışmaların zaten derin olduğu bu coğrafyada, uluslararası aktörlerin desteğiyle oluşan fiili yönetimler, bölünmeyi adeta kaçınılmaz hale getiriyor. Kuzeyde Kürt grupların etkinliği, doğuda radikal unsurların hâkimiyet alanları ve Batı’nın Şam üzerindeki dolaylı etkisi, Suriye’nin bütünlüğünü tehdit eden unsurlar arasında.

Suriye’nin geleceği sadece bölgedeki büyük güçlerin değil, aynı zamanda komşu ülkelerin de çıkar hesaplarına bağlı. Türkiye, İran, Rusya ve ABD gibi aktörlerin masaya koyduğu kartlar, Suriye’yi bir satranç tahtasına dönüştürdü. Ancak bu oyunda kazanan taraflardan ziyade kaybeden milyonlarca insan var.

Suriye’de savaşın başından bu yana yüzbinlerce insan hayatını kaybetti, milyonlarca kişi ise evini terk ederek mülteci durumuna düştü. Şam’ın terk edilmesi, bu ölümleri ve kayıpları durdurmak yerine artırabilir. Zira, her güç boşluğu, başka bir gücün ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu yeni güçler genellikle daha fazla kaos, ölüm ve yıkım getiriyor.

Şam’dan kaçan bir liderin ardından, savaşan taraflar arasında yeni bir denge kurulması zor görünüyor. Güvensizlik ve güç mücadelesi, bu topraklarda en az bir on yıl daha sürecek. On yıl boyunca bu ülkenin toparlanması ve halkın normal bir yaşama kavuşması hayalden öteye geçemeyebilir.

Suriye’nin yeniden ayağa kalkması için güçlü bir uluslararası irade ve bölgesel iş birliği gerekiyor. Ancak şu anki koşullarda bu iradenin varlığına dair pek bir işaret yok. Büyük güçler için Suriye, insanlık dramı yaşanan bir ülke olmaktan çok, çıkarların şekillendiği bir sahne. Bu sebeple, kısa vadede Suriye halkının acılarını dindirecek somut bir adım beklemek zor.

Ancak unutulmamalıdır ki Suriye, tarih boyunca defalarca yıkılıp yeniden inşa edilmiş, her seferinde küllerinden doğmuş bir coğrafyadır. Bu sefer de bu topraklarda umut doğabilir. Bunun için yerel halkın ve bölgesel aktörlerin önceliği, savaş yerine barışı tesis etmek olmalıdır.

Şam’dan ayrılan bir lider, tanklarla dolup taşan sınırlar ve parçalanma korkusu… Suriye’nin bugünkü manzarası, umut etmek için pek bir sebep bırakmıyor gibi görünse de, tarihin bu kadim topraklara verdiği dersler, umut ışığını tamamen söndürmüyor. Bugün kaos içinde yüzen Suriye, belki de yarın barış ve huzurun yeniden inşa edildiği bir coğrafya olacak. Ancak bu sürecin başlaması için önce tüm tarafların çıkar çatışmalarını bir kenara bırakması, insan hayatını ve onurunu öncelik haline getirmesi gerekiyor. Ne yazık ki bu, bugünkü dünya düzeninde hayalden öteye geçmiyor.

Sevgili okurlar,
Suriye’nin bu zorlu sürecini anlamak ve doğru yorumlamak hepimizin görevi. Umuyoruz ki, bu topraklara en kısa sürede barış ve huzur gelir. Bir sonraki yazıda tekrar buluşmak dileğiyle, sağlıcakla kalın.

13.ARALIK.2024
KUZEY IRAK DUHOK