2 Ekimde Fransız başbakanı Macron "İslam'ı yeniden yapılandırmak gerekir" demiş. Macron'un bu çıkışından sonra Fransa Müslümanlara baskı uygulamaya, islamafobiyi canlı tutmaya başlamış. Ayrıca peygamberimize hakarete kadar işi götürmüşlerdir. Macron'un "islamı yapılandırma" ifadesinden İslam'da Reforumu anlamalıyız. İslamın veya Müslümanların yaşadığı krizi Macron dert edinmiş(!) olmalı. Amacı Batıda olduğu gibi islam dünyadında da bir Rönansans ve Reform gerçekleştirmek! Zira tarihte bu işin başını Fransa çekmiştir. Bugün de Fransa çekmektedir. Ortadoğu'da Fransızların sömürgeleştirdiği ülkeler ile İngilizlerin sömürgeleştirdiği ülkelerin dahi din anlayışı farklıdır. Fransa sömürgelerini kendine benzetirken din düşmanı bir nesil ve zihniyet inşa etmiştir. Çünkü Fransa laik, İngiltere sekülerdir. İkisi arasındaki farkı bilmeden bu zihniyeti çözemezsiniz. Laiklik din ile hesaplaşma, sekülarizim ise din ile devleti ayırma üzerine kurulmuştur. Sekülarizm dünyevileşme demektir. Laiklik ise ayırma, tıpkı Fransa da olduğu gibi dini hayatın dışına atmadır. Türkiye cumhuriyeti kurulurken İngiliz sekülarizmi değil Fransız laikliği uygulanmıştır. Tabi Fransa laikliği iki yüz yıl dinle hesaplaşmadan sonra bu noktaya gelmiştir. Türkiye de, Fransa da olduğu gibi dinle bir hesaplaşma olmadığından daha çok tepeden inme uygulanmıştır. Bizimkiler Fransız toplum yapısıyla Türkiye'yi aynı sanmış. Katı bir laiklik uygulamış ve halkı kendine düşman etmiştir. Tabi Devlet de dinden korkup dini düşman bellemiştir. 97 yıllık Cumhuriyet tarihinin 70 yılı en laiklik ve irtica ile mücadele ile geçmiştir. Devlet bu süreçte çağın ruhuna uygun bir anlayışı inşa edemediği gibi, halkı da dönüştürememiştir. Örneğin kanunla yasaklanan tekke ve medreseler yer altına çekilmiş, bugün özgürlük ortamını görünce günyüzüne çıkmış, devlet yönetimine ortak olmuşlardır.
Özelde Fransa genelde Batının yalnız İslam'a değil kendi dinlerine de bakışları sorunlu ve sakattır. Bugün Batı da sapkın mezhep ve tarikatlar çıkmaktadır. Bstı da din daha çok kültür ve gelenek olarak yaşamaktadır. Acı çeken İsa ile bir yere varamayacaklarını bildiklerinden yeryüzü krallığı kuracak bir İsa icat etmşlerdir. Amerika'nın en değer verdiği, devletleriyle özdeşleştirdiği Hıristiyanlık, geçen yüzyılın başlarında kurdukları kendilerine mahsus
neocon inancıdır. Modern bir Hıristiyanlıktır. Ne Katolik, ne Protestan ne Ortodoks ne de engilikan anlayışla özdeştir. Sanki Yeni Roma dedikleri Amerika için özel kurulmuş bir Hıristiyanlık mezhebidir. Kızıl elması kıyametin kopması ve yeryüzü krallığının kurulmasıdır. Bu inanışa göre İsa bir peygamberden daha çok bir kahin, bir kraldır. Bunlar için din iktidarın fahişesidir. Fransa veya Macron İslam'dan korkar ama Suudi Arabistan'da en katı en bağnaz Vahhabi şeriatını yaşatmak için kralların destekçisi olurlar.
Macron'un islam ve peygamberimize bakışındaki sakatlık aslında kendi dinine bakışında da vardır. Daha doğrusu Avrupa ve Amerika'da dine ve peygamberlere bizim gibi bakmazlar. Örneğin Madonna clip çeker ve klibinde İsa ile sevişir. Kilise ses çıkarmazsa halk bundan rahatsız olmaz. Seks ve porno filmlerinde rahip ve rahibeler önemli figürdür. İsa ve Meryem'e karşı kötü bakış her zaman mevcuttur. Hz İsa'yı biz Hıristayanlardan daha çok seviyor, daha çok kutsuyoruz. Bir Müslüman İsa'ya asla dil uzatmaz ama Amerika ve Avrupalılar fazlasıyla dil uzatır. Avrupa'da din metafizik olarak değil, yalnızca bir kültür olarak yaşar. Birçok batı filmlerinde ve romanlarında Meryem ve İsa (haşa) zani ve piç olarak geçer. Gerçekte Batı'nın kendi peygamberlerine bakışı da bizim peygamberimize bakışından farklı değildir. Batı, ve islam kriz yaşıyor, İslamı yeniden yapılandırın derken gerçekte reform yapın demek istiyor. Müslümanların içinde bulundukları acınası durumu, sefalet ve rezilliği, bilgi sanattan uzaklaşmalarını göz önüne alırsak, peygamberimize ve İslam'a hakarette değil de, çağın ruhuyla özdeş bir İslam beklentilerinde pek de haksız sayılmazlar. Müslümanlar tıpkı Gazali gibi çağını kuşatacak bir ihya hareketi başlatmalılar. İnni Haldun gibi toplumu, devleti ve dini seküler okuyabilmeliler. Farabi gibi Yunandan aldığı felsefi bilgileri kendi kültürleriyle karşılaştırıp yeniden yorumlayıp sentez yapabilmeliler.
Peki, Batı Peygamberimize hakaret ederken biz ne yapıyoruz? Sadece olayın geçtiği günlerde protesto edip yerimize oturuyoruz. Sonra hem olayı hem peygamberi unutuyoruz. Batı yeniden hakaret ederse biz de yeniden hatırlıyoruz peygamberimizi... Ayağa kalkıp oturuyoruz. Fransa peygamberimize hakaret etti diye kıyameti koparıyoruz. Voltaire’in Mahammed ve Fanatizm Trajedisi'ni eleştiriyor, Selman Rüştü Şeytan Ayetleri romanını yazdı diye ölüm fetvası çıkarıyoruz. Allah'ın Kızları' romanını toplattırıyoruz. Peygamberimizle ilgili bir sürü olumsuz yayınlar yapılıyor hep karşı çıkıp, protesto ediyoruz. Protestodan ötesi yok. Teze karşı hep anti tez oluyoruz. Peki biz neden muhteşem bir Muhammed kitabı yazamıyoruz? Okuyanı sarsıp çarpacak bir Peygamber kitabı... Doğuda da Batıda da okunduğunda bir prototip oluşturacak bir Muhammed kitabımız niçin yok! Onu niçin bir roman kahramanı yapamıyoruz? Hayatında acı var, sevgi var, aşk var, inanç var, trajedi var. Hatta ironi ve mizah dahi var.
Batı'da İsa'yı eleştiren, hatta bizim kabul edemeyeceğimiz tarzda tasvir eden roman ve filmlerden geçilmez. Batılılar bunlardan hiç rahatsız olmaz. Çok rahat bir şekilde, okuyup seyrederler. Çünkü Tevrat ve İncil'de peygamberler kahin olarak geçer. Tevrat'ta Musa da, Şuayp de bir kahindir. Musa asasını Şuayp'ten alır. Bütün sihir yani kehanet o asadadır. Davut ve Süleyman hem kral hem büyük kahinlerdir. Süleyman kuş dili konuşur, Saba Melikesi Belkıs'ı bir bir ülkeden bir ülkeye taşır. Cinlere Süleyman Tapınağını yaptırır. Peygamber kavramı kahin, kutsal kitaplar kehanet olarak görülür. Bu zihniyetle yoğrulmuş Batı'dan peygamberimizi eleştirmemesi beklenenez. Çünkü kendi Peygamberlerini (haşa) zani, piç, kahin gören bir zihniyetten bizim peygamberimize saygı duymaları beklemek akla zarardır. Çünkü Batılı dünya seküler dünyadır. Metafizik yok sayılır. Bu yüzden onlardan daha farklı bir şekilde peygamberimizi gündemde tutmalıyız.
Ancak burada bir hususu daha dile getirmek istiyorum. Bütün bu olumsuz yönlerine rağmen aynı Batı Tevrat ve İncil'den ilhamla çok muhteşem İbrahim, Musa ve İsa filmleri yapmıştır. İlahi Komedya gibi klasik eserler yaratmıştır. Çok güzel İsa romanları yazmıştır. Kazancakis'in Günaha Son Çağrı kitabı gibi iyi romanlar yazılmıştır.
İslam dünyasında Peygamberimizle ilgili binlerce kitap yazılmış. Türkşye'de yüzlerce siyer kitabı yayınlamış. Allah için edebi yönü, üslubu, olayları hakikat penceresinden anlatan, elinize aldığınızda bitirmeden bırakmayacağınız kaç tane siyer vardır? Hepsi takur tukur ifadelerden, Arapça terim ve kavramlardan geçilmiyor. Her çıkan yeni siyeri alan bir olarak çocuklarıma okuyacağım edebi yönü güçlü tek bir siyer bulamıyorum. Necip Fazıl'ın Çöle İnen Nur kitabı hariç üslupla yazılmış kaç siyerimiz var? Bana peygamberimizin hayatını anlatan roman ismi sayabilir misiniz? Çöle İnen Nur için dahi gençler sözlük kullanıyor.
Edebiyatçılarımız peygamberin hayatını bilmiyor, ilahiyatçılarımız Arapçanın etkisinde kurtulamıyor, edebi bir üslupla yazamıyor. Son yıllarda İhsan Süreyya Sırma, Mehmet Azimli ve Adnan Demircan'ın kitapları büyük bir boşluğu dolduruyor, okunuyor ama onlarda ancak İslami kesim içinde kalıyor. Belli bir seviyeye hitap ediyor. Oysa peygamberimizi her kesime anlatmak zorunda değil miyiz? Evrensel bir bakışla, bir üslupla peygamber romanı yazılamaz mı? Goethe gibi evrensel bir bakışla Doğu Batı Divanı tarzında bir eser neden yazamıyoruz? Şairlerimiz şiirdeki lirik anlatımı neden yazacakları bir siyere yansıtamazlar? Söyleyeyim. İçtenlik ve samimiyet yok! Melal derecesinde Peygamberi hissedecek ruh yok! Doktorun hastaya yaklaştığı gibi yaklaşarak yazıyorlar. Peygamberimize hakaret edildiğinde değil, artık övgüyle, edebiyatla, şiirle, romanla anmak ve anlatmak gerekir. Peygamberimiz güzel bir eserle dünya gündemini meşgul etmeli. Protesto adı üzerine bir tepki. Biz peygamberimizi protestolarla değil manifestolarla anmak istiyoruz. Vesselam.