Batı dünyasının neden bizi kıskandığına dair ufak bir başlık aralayalım isterseniz.
Dış politikası Tuğçe Kazaz’dan,
Ekonomisi Meryem Gayberi’den,
Kur politikaları Yiğit Bulut’tan,
Kürt sorunu Orhan Gencebay’dan,
Paralel devlet örgütlenmesi Hüseyin Gülerce’den,
Anayasası Burhan Kuzu’dan,
Hukuki meseleleri Pınar Hacıbektaşoğlu’ndan
Akademik konuları Yaşar Hacısalihoğlu’ndan,
Temel hak ve özgürlükleri Nagehan Alçı’dan,
Eğitim meseleleri Ahmet Hamdi Çamlı’dan,
Harp teknolojisi Abdurrahman Dilipak’tan,
Komşu ülkeler meselesi Selman Öğüt’ten,
Etik değerler konusu Doğu Perinçek’ten,
Salgın hastalıklar konusu Resul Tosun’dan,
Her türlü sağlık ve diyet problemleri Canan Karatay’dan,
Moda dünyası Cemil İpekçi’den,
Sineması Recep İvedik’ten,
Mizahı Cumali Ceber’den,
Edebiyatı Nilgün Bodur’dan,
Şiiri kahraman Tazeoğlu’ndan,
Özlü sözleri Şeyma Subaşı’ndan,
Her bir felaketin, kötülüğün, zulmün, haksızlığın, başarısızlığın sebebinin muhalefetten sorulduğu bir ülkeye, hangi ülke kötülük yapmaya cesaret edebilir?
Soruyorum, kim hangi saikle bunu yapabilir?
Hangi akıl ve mantık dairesinde böyle bir şey yapmaya yeltenebilir?
Böyle bir şeye yeltenmeleri için akıllarını peynir ekmekle yemiş olmaları gerekiyor.
Böyle bir şeyin olabilmesi mümkün mü?
Peynir ve ekmeği bir arada bulabilmeleri yani.
Hadi diyelim ki bir yolunu bulup peynir ve ekmeği bir araya getirdiler, peki ya onları yiyecek aklı nerede bulacaklar?
Dolayısıyla ibretlik bir olayı izler gibi izlemekle yetiniyorlar güzide sanatçı ve akil adamlarımızın olaylar karşısındaki asil duruşunu.