BİR FİKİR Mİ BEYAN ETTİNİZ
-Sosyal Medyada İletişim(!)-
Uzun zamandır; sosyal medyada birbirini tanıyan / tanımayan insanların paylaşımlara yaptıkları ya da yaptıklarını sandıkları yorumları izliyorum. Durum, içler acısı. Bu yorumları yapanların en az yarısı da eğitimli. Bu da işin vahametini daha da artırıyor. Gördüğüm o ki anlamayı, anlatmayı ve tartışmayı; fikir beyan etmeyi, fikirleri olgunlukla dinlemeyi (onaylamayı demiyorum, dikkat ediniz,) yalnız ve yalnız serinkanlılıkla sonuna kadar dinlemeyi, fikirlere tahammülü bilmiyoruz. İşte bu noktada sizlerle görüşlerimi paylaşmak diledim.
Liselerde zorunlu dersler arasında - hatta üniversite birinci sınıfta da fazladan verilebilir- şu dersler de olmalı, bence: - Her bir madde ayrı ve kapsamlı bir derstir; unutmayalım.-
1. "Kelime ve Kavramlar" (Kelime ve Kavramların Etimolojisi, Semantik Bilimi- Anlam, Anlam kaymaları-, Bugünkü Durumları, Dilimize girenler, Dilimizin insanlığa hediyeleri vb.)
2. "Okuma Stratejileri ve Okuduğunu Anlama" (Etkin Okuma/Anlama/ Yorumlama)
3. Anlama-Anlatabilme (Yazılı ve Sözlü İfadeler)
4. Anlatım Teknikleri (Özellikle Münazara, Mütalaa, Muhakeme, Tartışma teknikleri ile Yorum(Mütalaa)-Münakaşa ile Münazara-Münakaşa Arasındaki Farklar kesinlikle öğretilmeli.)
5. Konuşma Kuralları (İlk Ders: Muhataba Saygı, 2. Ders: Konuşma Üslûbu)
6. Özgürlük / Kamil İnsan (Kavramın Genişliği, Sınırlılıkları, Hikmeti)
7. İnsan ve Sosyal Hayat
...
Zira, malesef okumuşu okumamışı; -kendince- çok bileni az bileni diye sınıflandıracağımız her yaştan insanımızın büyük çoğunluğu yukarıda sınıflandırılan konularda ciddi eksiklikler ve çıkmazlar içinde... Sanal ya da hakiki, hangi alanda olursa olsun yapılan iletişim kazaları da sanılandan oldukça fazla.
Çoğu zaman, -güya- karşıdaki insanın düşüncesini beğenmeyip de çürütürken; kaşını gözünü yararcasına ve en saygısız üslupla konuşmayı / yazmayı kendi fikrini veya haklılığını savunma olarak görüyor, insanların büyük bir kısmı. Oysa ki bir insanın görüşüne katılmayabilirsiniz; ancak, öncelikle söylenilene / yazılana at gözlüğü ile bakmadan ve karşıdakinin meramını kendi ezber şablonunuza tıkıştırmayı marifet saymadan iyi ve serinkanlılıkla merama dikkat edin. Belki de -ki çoğunlukla öyle- söylenenin ne olduğunu tam anlamadınız. Evet, belki hayat görüşünüzün tam aksi bir görüş, anlatılmaya çalışılan. Fakat bilin ki sizin paşa gönlünüz nasıl bir hayat görüşü tercih etmişse en az sizin kadar özgür ve bilinçli insan olan muhatabınız da hayat görüşü seçmede ve seçimini anlatmada, yaşamada paşa gönüllü... Eğer bir hayat görüşünüz ve bu görüşü anlatma biçiminiz varsa; bu duruşa da özgüven ve şahsiyeti oryaya seriş diyorsanız; bilin ki bu hak sadece size has değil. Sizin hak belledikleriniz muhatabın da hakkı.
Fikri çürütmeye, muhatabı kendinize çekmeye çalışabilirsiniz, elbette. Bu, fikirlerin beyanı, tokuşması ve gelişmesi için olağan bir tartışma zemini. Fakat bu olgun ve özgürlüğünü/ özgünlüğünü olgunluğundan alan tartışma zeminini oluşturmak, muhafaza etmek basiret, özgüven, serinkanlılık ve donanım gerektirir. Muhataba sataşarak ne fikir çürütebilir ne fikir aşılayabilirsiniz… Kuvvetli delillerle, -eğer ki öyle ise- düşüncesinin yanlışlığını ona kanıtlamalısınız. Düşüncesinin yanlışlığını kavrayabilmeniz için dahi önce iyi bir dinleyici olmayı bilmelisiniz. Tabii dinletmek isterseniz de hangi yürekli anlatım şeklini kullanmanız gerektiğini bulmanız da şart. Unutmayın ki, mücadeleniz (fikir beyanınız, karşıyı karalamanız, ezmeniz demiyoruz) insanın şahsı ile değil, fikrin çürütülmesi iledir, olmalıdır. Bu noktayı anladığınızda kaliteli insan olmakla kalmaz; bilge, dinlenen kişi olursunuz...
Tabii, bir de aklıselim içinde, fikir ya da tez sizinki ile taban tabana zıt olsa dahi yine de sonuna kadar dinleme / okuma tahammülü gösterip de, muhatabın izahı aklınıza / gönlünüze yatmış da, o güne kadarki kör inadınızı bırakıp o fikri kendi yarım/ eksik fikrinizle değiştirebilmişseniz; siz kamil insansınız! Çok mu zor? Bu konuyu, serinkanlılıkla ve önyargısız bir kez daha düşünmek gerek. Bir iki düşünmek yetmezse, bir kez, bir kez, bir kez daha…
Hadi, diyelim ki denileni, maksadı sonuna kadar sabredip anlamaya uğraştınız ve nihayet anladınız. Asıl maksadı ya da konunun o güne kadar hiç görmediğiniz bir açısından hakikatin bir parçasını anladınız fakat herkese ve her şeye inat fikrinizden vazgeçmediniz. Olabilir. Fakat şunu bilin ki siz kendinizi ne kadar haklı ya da bilgili, seçimini yapmış görüyorsanız; muhatabınız da en azından sizin kadar kendisini sizinle aynı konumda, düzlemde görüyor... Doğaldır bu. Neden hiddetlendiniz? Ve neden konu ve bakış açısında ayrılığınızın olmasının size başka bir insanın kişisel haklarına saldırı hakkı vermediğini ya da sizin doğrunuzun başka doğruları silerek size otomatik bir üstünlük kazandırmadığını anlayamıyorsunuz? Hala mı anlayamadınız?
Bir daha anlatayım isterseniz: Tüm insanlar, sizin bizim kadar şerefi mahlukattır. Tüm insanlar da –sizin mantığınızla, bakış açınızla söylüyorum- en az sizin kadar Ece’dir, Hakan’dır. Ne o? Neden bu kadar şaşırdınız ya neden bu kadar inatla itiraz eder gibi, hatta hiddetlenir gibi oldunuz? İnsan oluşa saygınız vardır, sanıyorum. Ya da böylesi bir saygıya sahip olduğunuz gerçeğine varmak, bu gerçeği anlamak istiyorum, tüm yüreğimle. Ben hâlâ sizi dinlemek ve anlamak istiyorum…
Siz siz olun; fikirler noktasında ve insana yakışır en güzel üslûbu içinde, münazara ve mütalaa (yorum) yolu ile insanlarla diyaloğa girin. Asla münakaşa ederek güreşmeye ya da boks maçına tenezzül etmeyin. Böylesi tenezzül insana yakışmaz ki… Fikir beyan etmeniz ringte boks maçı edasına dönüşmüşse, siz farkında olmasanız da özünde, o sizin çok sevdiğiniz ringe havluyu daha en başından siz atmışsınız da, bunu ruhunuz bile duymamış demektir. Siz, kendinizi ve fikrinizi savunduğunuzu ya da karşı fikri çürüttüğünüzü sanırken hükmen mağlup bir komedyene dönüşmeyesiniz! Bakın ben, vicdanlı bir insan olarak bu duruma düşmenizi cidden istemem... Zira, benim şu insanoğlundan anlayabildiğim kadarı ile hiddet ve hakaret zaafiyetin işaretidir; gücün ya da zaferin değil.
Muhataba saygı, içeriği iyi anlama, karşı fikirlere tahammül, kendi fikrini nezaket içinde ve objektif bilgi ve belgelerle takdim, kendi özgürlüğünüz ve bilgiçliğiniz kadar muhataba da aynı hoşgörü ile özgürlük ve bilgelik makamı noktası – hiç değilse- arenası bahşetme(!) (= “Bahşetme” kelimesini seçimimde abartı oldu tabii: Aynı özgürlük ve bilgeliğin muhatapta da olduğunu anlama basireti sizde de olmalı, diye düşünmekteyim, işin gerçeği...) asıl erdem ve asıl Hakimlik’tir, unutmayınız...
Hasılı kelam (Ben, bu tamlamayı severim! Siz aynı anlamda başka kelime / sözcük ya da tamlama / terkip / söz öbeği kullanabilirsiniz, ben makul karşılarım ve ANLARIM ! Ama siz de beni anlayın isterim.):
Yazının en başında dediğim gibi okullarımızda her görüşten insanımıza yazımda zikrettiğim dersler büyük ciddiyetle ve acilen verilmelidir. Zira ben, kendisini her atladığı ringte tek hamlede şampiyon sanan ama aslında ne için, nasıl, ne amaçla mücadele(!) ettiğini kavrayamamış anlama ve anlatma fakiri -oldukça büyük bir gruba- insanlara, insan görünümlü devekuşu, kurbağa ve sazanlara cidden üzülmekteyim. Hele ki bu cinslerin çoğunluğunun oluşturduğu, daha doğrusu oluşturamadığı sağlıksız ve sağduyusuz, toz duman içindeki gürültü arenalarından (sanal ya da hakiki arenalar) oluşan topluma daha da derinden üzülüyorum.
İnsansak; okumak, anlamak, gelişmek ve geliştirmek ve hepsinden evvel de birbirimizi insanca dinlemeyi öğrenmek şart. Elbette, insan olma güzelliği ile olmalı tüm bu güzel gelişmeler...
Bu konu da nerden aklınıza geldi?” derseniz: Aslında, uzun zamandır kafa yormaktayım, böylesi bir konuya. Ama Türkiye’min Başkanlık yönetimine geçtiği bu yeni dönemde her görüşten insanımız daha profesyonel ve daha insanca –yani başka bir deyişle; hem aklını hem de yüreğini işe / durumlara tüm samimiyet ve ciddiyetle seferber ederek- birbirini anlamak ve kendi meramını doğru anlatmak; doğru anlayabileceği ve anlatabileceği sağlam ve saydam zeminleri oluşturmak zorunda olacak. Olmalıdır! Ve tabii, bu zorunluluk “insan” olan herkese güzellikler ve kolaylıklar getirecektir.
(Normal, yüz yüze zeminlerde dahi konuşmayı dinlemeyi, tartışmayı, fikir beyan etmeyi bil(e)mediğimizden tam olarak nimetini, faziletini, çeperini ve mahiyetini çözemediğimiz sanal ortamda (sosyal medyada) iletişim ve münazara kazalarımızdaki akıl almaz, insan ve insanlık için acınası boyutlardaki vahim manzarayı da başka bir zaman örneklemeleriyle anlatırım. Dinlemenizi, hatta konuya farklı bakış açılar getirerek söyleyeceklerimi zenginleştirmenizi dilerim. Zira doğru iletişimi yakalayabildiğimizde hepimiz kazanacağız. Yeter ki insanımız, insanlığımız kazansın.)
Saygılarımla.
Rânâ İSLÂM DEĞİRMENCİ
Eğitimci / Şair-Yazar
Ankara