Altınşehirde oturuyorum. Oturduğum eve 500 metre çapında daire çizdin mi 6 fırın içinde kalır. Yani demem o ki ekmek fabrikası hariç, 6 adet fırın var

Altınşehirde oturuyorum. Oturduğum eve 500 metre çapında daire çizdin mi 6 fırın içinde kalır. Yani demem o ki ekmek fabrikası hariç, 6 adet fırın var yanıbaşımızda. Hepsinin de ekmeği birbirinden güzel. Hepsi de birbirinden kaliteli. Lakin gel gör ki keyfilik almış gitmiş başını. Bu bugünün değil yılların sorunu. Yıllardır aynı şey...

Hemen anlatayım.

Her yörenin olduğu gibi Adıyaman'ın da kendine özgü, kendine ait bir yemek kültürü var. Özellikle kahvaltı... Yüzyıllardan süzülerek gelen kahvaltı kültüründe değişmeyen tek şey, közlenmiş biber, patlıcan ve yağlı ekmek. Sofraya ne korsan koy, illaki közlenmiş biber ve patlıcan olacak. Bir haftalığına da olsa il dışına çıktın mı aradığın tek şey közlenmiş biber ve ayran... Buz gibi ayran ve iki pişmiş biber.... Eğer sac ekmeği varsa değme keyfine...

Tabi bazı yemeklerin yanına da yakışır biber. Domates pilavı, tava ve sulu yemekler gibi... Yalnız, pilavın yanına pişmiş, tava ve sulu yemeklerin yanına çiğ ve ince olacak. Keten gibi. Çıtır çıtır. Acı ve ince...

Şimdi gelelim konuya.

Pazar günü ailecek keyifli bi kahvaltı için elinde patlıcan, biber, peynir ve yağlı ekmek için fırının yolunu tutarız. O da ne fırın kapalı. Diğerine bakarız, o da kapalı. Diğeri, o da kapalı... Beş fırının beşi de kapalı... Bayram böyle, pazar böyle... Ailecek bir arada olduğumuz günler de ağız tadıyla acılı biber keyfimiz zehir olur. Hemen her pazar, her bayram aynı dert. Bir fırının diğerinden haberi yok. Biri diğerini takmaz. Sorsan, "Bizim de dinlenmeye ihtiyacimiz var. Biz de insaniz." Tamam da herkes insan. Herkesin işi zor. Mesleği secen sensin. Doktor "Yoruldum, ameliyata girmem," diyor mu?

Berber "Bayramdan önce traş olaydın," diyebilir.

Seninkisi her gün ve günde üç öğün kardeşim.

Bırak biberi, ekmeği... Temel gıda... Makarnayı ekmekle yiyoruz. Pilavı ekmekle yiyoruz.

Lahmacunu ekmeğe saran var.

Ne hakkın var eziyete?

Ne hakkın var zulme?

Dernekler niye var?

Ne iş yapar?

Kim bunları denetler?

Buradan başlayalım. Yani fırından... Sonra da sırayla, bindiğimiz dolmuş, oturduğumuz park, seçtimiz başkan, seçtiğimiz vekil, beğendiğimiz adam, tuttuğumuz takım... Sırayla gidelim.

Niye seçtik?

Niye beğendik?

Ne kadar ilgiliyiz?

Ne kadar sorumluyuz?

Fırından nereye...

Ekmek kardeşim bu, ekmek. Yemek... Sofra...

Günde üç öğün... Üç kere... Berber olsa, neyse... Sarraf olsa neyse... Ekmek bu... Temiz olacak... Düzenli olacak... Titiz olacak... Mutlaka olacak. Yerde bulsak üç defa öper kenara koruz. Yanmış, kömür olmuşunu yer, "Şansın açılır," deriz. Saygın olacak. İşine değilse de ekmeğe...

Fırın işi mühim.

Ciddiye alın.