Geçen gün işimin olduğu bir kamu kurumuna gittim. Birkaç dakikalık işim vardı, ama bir saat beklemem gerekiyordu. Boş bulduğum sandalyelerden birine oturdum
Kapı çaldı. Açmaya ben gittim. Açacaktım ki bir daha çaldı. Söylenmeye kalmadan kapıda 8 yahut 9 yaşlarında bir kız, yanında da otuzlu yaşlarda bir erkek… Erkek tanıdıktı. Kapı açılır açılmaz gülümsedi. Arabamı yıkattığım yerde çalışıyordu. Çarşıda, sokakta nerede karşılaşsak selamlaşıyorduk. Sürekli tebessüm ediyordu. Hızlı ve aksayarak yürüyordu. Tuhaf bir yürüyüş… Daha önce kimsede görmemiştim. Kızın elinde sıkıca tuttuğu küçük bir paket vardı. Yanlış gelmiş olabileceklerini düşündüm önce. Tam soracaktım ki içeriden kızım geldi, kapıya koştu, “Aaaa, hoş geldiniz,” dedi. Yanlış gelmediklerini anladım. İyi ki nereye geldiklerini sormadım, ayıp olacaktı yoksa. Kızımın arkadaşı olduğunu anladığım elinde küçük paket olan şirin kız, ayakkabılarını çıkardı, içeriye girdi, baba girmedi. Buyur ettim, gelmeyeceğini söyledi. Kızını getirmişti. Hatırını sordum, tekrar buyur ettim, kabul etmedi. Kurduğu birkaç cümlenin bir tekini anlamadım. Tuhaf konuşuyordu. Konuşması da yürüyüşü gibi hızlıydı. Tekrarlamasını istemeye utandım. Zaten fazla beklemeden izin istedi gitti.
Kızımın doğum günüydü. Kendi aramızda kutlayacaktık. Ancak okulda, aynı sırada oturduğu Ayşen’e bugünün doğum günü olduğunu söyleyince Ayşen geleceğini söylemiş. Babası eve kadar ona eşlik etmiş.
Ayşen’in babasını her gördüğümde selamlaştık, sohbet ettik. Söylediklerinin çoğunu anlamadığım halde anlamış gibi yapıyor, anladığım birkaç kelimeden yola çıkarak cümleyi tahmin ediyordum. Muhtemelen anlamadığımı biliyordu, ama o da pek oralı olmuyordu.
Geçen gün işimin olduğu bir kamu kurumuna gittim. Birkaç dakikalık işim vardı, ama bir saat beklemem gerekiyordu. Boş bulduğum sandalyelerden birine oturdum. Yaklaşık beş dakika geçmişti ki orta boylu, saçları düz, yüzünde hafif makyaj olan esmer güzeli bir kızın bana doğru geldiğini gördüm. Önce görmezden geldim. Kız iyice bana sokulunca ister istemez ayağa kalktım, göz göze geldik. Tahmin ediyorum on saniye kadar birbirimize baktık. Daha önce hiç görmediğim bu kızın aklından ne geçirdiğini bilemiyordum, ama ben iyice rahatsız oldum. Rahatsızlıktan öte mahcup olacağım gibi bir his vardı içimde.
“Beni tanımadınız mı?” deyince aklıma gelen başıma gelmişti.
Kusura bakma demeye kalmadan, “Ben Ayşen,” demez mi?
Aradan geçmiş bunca sene. Bir kez gördüğüm, üstelik 8,9 yaşlarındaki bir kızı nereden hatırlarım.
Ayşen o Ayşen’di. Boyu uzamış, okumuş, memur olmuş, evlenmiş, çocuğu var.
Ben o bendim.
Önce utandım, sonra sevindim.
"Zaman ne çabuk geçiyor."
Babasını soramadım. Deprem…