Öyle olaylar vardır ki, ölünceye kadar asla unutulmaz. 1959-60 öğretim yılı olmalı. İlkokul birinci sınıfım. Cumhuriyet İlkokulu güney kapısından girişteki soldaki ilk sınıfta okuyorum. (Turgut Özal’ın da okuduğu sınıf)
O yıl üç öğretmen değişti sınıfımızda. İkisini hiç hatırlamıyorum. Ama birini asla unutmadım. Haftada en az bir defa mendil ve tırnak kontrolünün yanı sıra çantalarımızı sıranın üzerine koydurur, defterlerimize, kaplanmasına ve düzenine bakardı.
O zamanlar öğrenci çantası bezden dikilmiş omuza takılanların yanında yeni çıkan fermuarlı (cırcırlı) vinleks (naylon) çantalardı. Tabii daha farklı güzel çantası olanlar da vardı. Benim çantam ise kenarları tahtadan tabanı ve üstü kontraplaktan tahta bir çantaydı. Birkaç defa “bu çantayı değiştir, ne bu bavul gibi” falan diyerek kulağımı çekmişti.
Ben her defasında eve geldiğimde cırcırlı çanta isteğimi söylerdim. Annem “oğlum baban Konya’ya mal almaya gittiğinde getirecek” derdi. Babam kalaycı, bakırcıydı. Biraz para biriktiğinde Konya’ya gidecek kalay, nişadır, pamuk ve bakır mutfak eşyalarını aldığında bana da cırcırlı okul çantasını alacaktı. Bahsettiğim çanta Silifke’de en fazla iki buçuk liraydı. Belki Konya’da da iki liraydı.
Ama öğretmen sanki benim elimde bir yetki varmış gibi her defasında beni azarlardı. Hatta bir defa tahta çantayı kaldırıp kafama vurmuş ve beni dövmüştü.
Daha sonra benim de bir naylon cırcırlı çantam oldu. Ama o sevgisiz, anlayışsız, pislik öğretmen bana unutamayacağım bir sarsıntı ve incinme yaşatmıştı. Ve ben ilkokul birinci sınıfta kalmıştım. Yani birinci sınıfı iki senede bitirebilmiştim.
Bu yazıyı duygularımı ekleyerek uzunca yazacaktım. Ama bunu bile ara vererek ağlamak zorunda kaldım ve bu kadar yazabildim.
Daha sonraki beş yılı merhum Sabahat Önen’de okudum. Pekiyi ortalamasıyla mezun oldum. Okulumdan ödül olarak Bilim ve Teknik adında bir dergi armağan olarak vermişlerdi.
Not: O bana kötülük yapan öğretmenin adını yakınları yaşıyor diye yazmadım. Fotoğraf temsilidir. Benim çanta eski ve kaba saba idi.