Bugüne kadar IRAK, SURİYE, LİBYA, AZEBAYCAN, AFGANİSTAN ve SOMALİ’de izlenen strateji ve silahlı güvenlik hazırlıkları, alınan tedbirler doğru başarılı işlerdi.
Devlet aklı, derin devlet, vakit tamam lafları arasında bombanın fitili ateşlendi.
Bizler siyaseti, görünen kamuoyuna açık bilinen kaynaklar ve siyasilerin söyledikleri üzerinden yorumlamaya çalışan insanlarız.
Sade vatandaş kimliğimizin tek vazgeçilmez ve öncelikli sıfatı Türk milliyetçisi olmaya çalışmamızdır.
Üç temel ideolojik doğrumuz vardır.
-Tarih milletler mücadelesidir.
-Millî devlet, güçlü iktidar.
-Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.
(Bu dost kelimesini arkadaş, zaman ve mekâna göre değişen birliktelik ve belli iş birlikteliklerde anlaşabilir kişiler olarak kullanmadığımız bilinmelidir. Bizim anladığımız dostluk birbiri için canından vazgeçme fedakârlık sınırı dahil her acı ve kederde, zor günde asla bozulmayan dostluktur.)
Bugüne kadar IRAK, SURİYE, LİBYA, AZEBAYCAN, AFGANİSTAN ve SOMALİ’de izlenen strateji ve silahlı güvenlik hazırlıkları, atakları ve alınan tedbirler doğru ve başarılı işlerdi.
Suriye’de gelişen son olaylarda da Türkiye’nin hazırlıkları, aldığı tedbirler ve duruşu uzun yıllardır bu coğrafyada bir kurmay aklın varlığını ve sabırlı hazırlığını gösteriyor.
Düşünüyorum, hangi devlet aklı sivil siyaset dışında “güvenlik ve dış politika” karar süreçlerinde etkin ve başarılı oluyor?
Sivil siyasi AK Parti kadrolarının yer aldığı Ekonomi, Tarım, Sağlık, Adalet, Eğitim, Sosyal Güvenlik Bakanlıklarına ve daha birçok, Diyanet dahil bazı başkanlıklar ve TÜİK gibi devlet kuruluşlarına baktığımızda hiç de iyi gitmeyen işler yanında nasıl oluyor da iç ve dış güvenlik ile ilgili alınan kararlar ve atılan adımlar doğru ve başarılı oluyor?
İki farklı karar merkezi bir devlet mi var? Devlet başkanı tek kişi ve Sn. Erdoğan olduğuna göre niçin karnenin bir tarafı pekiyi iken diğer tarafı zayıf ?
Soruyu daha net anlaşılsın diye şöyle de sorabiliriz.
Suriye’de ki son gelişmeler dahil dış operasyonlar ve stratejik adımlar konusunda AK Partinin parti kadrolarından, siyasi görünür isimlerinden kaç siyasinin önceden bilgisi, haberi ve katkısı vardır acaba?
Mesela son günlerde sadece milleti tedirgin eden yeni Anayasa hazırlıklarını gündeme getiren kıdemli siyasetçi ve AK Parti kurucusu da olan Sn.Hayati Yazıcı Bey gibi parti kimliğini temsil eden isimler bu kararların neresindedir?
Yeni anayasa tekliflerinde pis pis kokusu çıkan söylemlerin sahibi olan Yazıcı bu kararların alınmasında ne kadar etkilidir?
Mesela hükümet sözcüsü Ömer Çelik Bey’e “Neler oluyor sorusunu” sorup öncesi ve sonrası ile bildiği bir şey olabilir diye soru sormak hangi yazar ya da gazetecinin aklına gelebilir?
Mesela son günlerde Cumhurbaşkanı Sn.Erdoğan’ın baş danışmanı olarak medyada açıklamalar yapan Sn. Uçum bu güvenlik politikalarının dünü, bugünü ve gelecekte atılacak adımlar konusunda ne seviyede bilgi ve katkı sahibidir.
Bu soruları çoğaltabiliriz.
Ama hepimizin bildiği bir gerçek var.
Devlet aklı ya da derin devlet konuları aklımıza takılınca bu soruların cevabını verebilecek AK Partili bir siyasetçi isim aklımıza gelmiyor değil mi?
Bu çelişkiyi nasıl izah edeceğiz?
İktidara muhalefet ile devletin kendi varlığını korumak için yaptığı hazırlıkları ve aldığı kararları “siyasi karşıtlık” ve sırf muhalefet olsun diye toptan güvensizlik ile reddetmek doğru bir siyasi duruş olur mu?
Devlet güvenlik bürokrasisinin kararlarını ve eylemlerini sadece Sn. Erdoğan’ın iktidarının korunması ve devamı için alındığını ve yapıldığını düşünmemiz ve ifade etmemiz ne kadar doğru ve isabetli bir tespit olur?
Ve bu tespitimiz bizi hangi saflara savurur?
Aslında bence yaşadığımız ve gördüğümüz bu çelişkinin yani “güvenlik bürokrasisinin” yaptığı doğru işler ve hedefler ile sivil siyasi iktidar unsurlarının sonuçları başarısız olan ve halkı rahatsız eden kararlarının temelinde yatan temel sebep şudur:
Milletin varlığını ve vatanın bütünlüğünü ve de milletin en üst düzeydeki kurumsal kimliği olan devleti korumak için çalışan kadroların ehliyet, liyakat sahibi olması ve cesaretle alınan kararların uygulanabilmesi için tek besleyici ideolojik kaynağı vardır o kaynak da “milliyetçiliktir.”
Bu tüm milletler ve devletler için geçerli değişmeyen tarihi sosyolojik, ideolojik bir gerçekliktir.
Yönetimde sınıf ve birey temelli ya da dinsel, mezhepsel temelli ya da etnisite temelli ideolojik duruş ve tercihler asla bir milletin ve devletin varlığını ve bütünlüğünü koruyamaz ve tarih boyu da koruyamamıştır.
Tam aksine bu siyasi tercih ve tarafgirlikler iktidarlarda yönetim önceliğine sahip olursa milletin birliğini ve devletin gücünü tahrip etmiştir ve sonuçta da dağılmalarına sebep olmuştur.
İşte yukarıda sorduğumuz, iktidarın başarısında ve başarısızlıklarında gördüğümüz çelişkinin ana sebebi de bence yürütme kadrolarında yaptıkları ve/veya yapmaya mecbur kaldıkları bu tercihlerinin bir sonucudur.
Dış politika kararları ve atılan adımlar ile iç güvenlik politikalarında alınan karar ve uygulamalar da ihtiyaç olan kadrolar zorunlu bir adresi göstermektedir: Milliyetçi ve vatansever, cesur ehliyetli ve liyakatli kadrolar.
Fakat diğer yürütme organlarındaki kadro tercihlerini ise iktidarın kendi ideolojik duruşunu temsil eden ve önceleyen bir yaklaşım hakim olmuştur.
Genelde liyakat ve ehliyet öncelikli olmayan okul arkadaşlığı, cemaat birlikteliği, din eğitimi öncelikli siyasal ümmetçi kadrolar, parti mensubiyeti ve referansı ile yürütmede yapılan kadro tercihleri; tarım, ekonomi, sağlık, millî eğitim, adalet, üniversiteler ve devletin kurumsal kimliğini temsil eden başkanlıklar dahil birçok yürütme organında işlerin kötü gitmesine ve başarısız olmasına sebep olmuştur.
Bir de bu yanlışlıkların üstüne ilk defa uygulanan CB sistemimin denge-denetim boşluğu ve yargı-yasama-yürütmenin tekelci bir ortak paydada toplanması işleri eklenince işler iyice rayından çıkmaktadır.
Türk milliyetçileri, Suriye ve sonrasında gelişecek olaylara, ABD-AB-CHP-DEM denkleminde ileri sürülen emperyal siyasi iddialara sırf muhalefet cephesinde bulunmak adına farkında olmadan destek vermemeleri gerekir.
Bugüne kadar son 35 yıldır çalkantılı ve karıştırılan bir coğrafyada “vasat akılla” da olsa idare eden devlet aklı 2016’dan sonra bir silkinişte ve yazımızın başında yazdığımız üç tarihi tezimizi doğrular işler yapmakta.
Ve yapmaya devam edecektir.
Çünkü devletin elinde başka stratejik ideolojik doğru yoktur.
-Tarih milletler mücadelesidir.
-Millî devlet güçlü iktidar.
-Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.