“Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız” “diyerek asla yenilmeyi ve kaybetmeyi kabul etmeyen büyük şair, mütefekkir Sezai Karakoç’u seviyorum
"Kahramanlara Sevgiler" kitabımdan
Sezai Karakoç
1933 yılında Diyarbakır’da doğan, çocukluğu Ergani, Maden ve Dicle ilçelerinde geçen, ortaokulu Maraş’ta, liseyi Antep’te parasız yatılı okuyan, Ankara Siyasal Bilgiler fakültesinden mezun olan, 1956’dan 1973 yılına kadar müfettişlik yapıp birçok kere istifa edip tekrar göreve dönen, görevi sırasından Anadolu’nun birçok şehrini gezip tanıma ve inceleme fırsatı bulan, Kuran’dan geçen “be’sü badelmevt” yani “ölümden sonra diriliş” ayetine telmihle “Diriliş” fikrini nirengi noktası olarak eserler yazan ve bu fikirle çıkardığı dergiye “Diriliş” adını veren, yıkılan İslam medeniyetinin tıpkı ölümden sonra dirilişte olduğu gibi yeniden dirileceğini dile getirerek atalete kapılmış Müslümanlara inanç ve umut aşılayan, şiirlerinde ayet ve hadisleri metafor olarak kullanan, insan, şehir, devlet ve medeniyet üzerine diriliş çerçevesinde tezler ileri süren, üniversite yıllarında yaşadığı platonik aşkı Monna Roza şiiriyle destanlaştıran, Türk edebiyatın en güzel aşk şiirine imza atan, yıllarca kitaplaşmayan bu şiiri bir devrin gençlerinin diline pelesenk olan, II. Yeni Şiiri’nin kadını cinsel objeye dönüştürme anlayışına karşılık; “bir kadını al yont yont anne olsun/ her kadın acıma anıtı bir anne olsun” diyerek kadını ruhu ve metafiziğiyle ele alıp yücelten,
Yağmurdan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurdan sonra büyürmüş başak
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir narçiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların
Diyerek kadını ve aşkı fizikötesi bir ruhla şiirleştiren, Hızırla Kırk Saat Şiirini Yenikapı’da kırk gün denizi seyrederek kaleme alan,
Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz
Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı
Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
Bunu bana söylemediniz
İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler
Bunu bana öğretmediniz
Kardeşim İbrahim bana mermer putları
Nasıl devireceğimi öğretmişti
Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım
Ama siz kâğıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini
Nasıl sileceğimi öğretmediniz
diye seslenen, 2006 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Büyük Sanat Ödülü alan, 2011 yılında Cumhurbaşkanlığı Edebiyat Ödülüne layık görülen fakat ödülü kabul etmeyen, “şair kendisi olmalı, kendine yetmeli ve kendinden razı olmalıdır” diyerek bohem ve ruh serserisi şair tipi dışında bir tanımla yapan, bütün şiirlerini Gün Doğmadan, düşüncelerini Ruhun Dirilişi, Kıyamet Aşısı, İnsanlığın Dirilişi, Yitik Cennet, Diriliş Muştusu, İslam adıyla kitaplaştıran, Türk edebiyatında en iyi Yunus Emre, Mevlana ve Mehmet Akif kitabını yazan, “inançlıyım, barış ve düzen yanlısıyım. Savaşım bunlar içindir”, “Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız” “diyerek asla yenilmeyi ve kaybetmeyi kabul etmeyen büyük şair, mütefekkir Sezai Karakoç’u seviyorum.