Filistin konusunda söylenmeyen kalmadı. Her şey, ama her şey söylendi. Şiirler, şarkılar, marşlar, ağıtlar...
Yumruklarımızı sıktık. Lanet okuduk. Beddualar ettik. Mitingler yaptık.
Ve BM, AB, ABD, Çin, Rusya...
Hepsi konuştu. Hepsi karar aldı. Hepsi açıklamalar yaptı, iki uluslu devlet dediler.
Peki kim İsrail’i masaya oturtacak?
İsrail oturacak mı?
İki uluslu devlet kabul görecek mi?
Statü ve sınırlar ne olacak?
Haklar nasıl olacak?
Sonra Mescid-i Aksa...
Atılan adımlardan geri dönülecek mi?
Kudüs’ü başkent ilan etti İsrail. Adım adım, alıştıra alıştıra... Parayla, filimle, dondurmayla, sabunla, kamufle ediyor, sevimli, keyifli hale sokuyor.
Şimdiden tanıyanlar var Kudüs’ü.
Büyükelçi bile atadılar.
O kadar zor ve cevabı imkansız sorularla karşı karşıyayız ki yapılan açıklamalar ve İsrail’in tutumuna baktığımızda işin gerçekten ebabil kuşlarına kaldığını düşünüyoruz ciddi ciddi.
Öyle ki Allah’ın Müslümanlara kızıp kuşları üstümüze salacağı endişesi bile taşıyoruz.
Sadece Türkiye’yle olacak iş değil. Gün geçtikçe sadece Müslümanlarla çözümü de zorlaşıyor. Bütün Müslümanlar birleşse mümkün olmayacak, çünkü Hollanda kadar güçlü, Hollanda kadar zengin, Hollanda kadar etkili değiliz.
Efendim Araplar petrolü kıssa, bankalarından paralarını çekse, birlik olsa...
Mümkün değil.
İmkansız. İmkansızı konuşuyoruz. Bill Gates olsam şunu yaparım gibi bir şey.
Sivrisinek olsam da Netenyahu’nun kulağından girsem.
İngiliz kulüplerini almışlar.
Şirket hisseleri, oteller, AVM ler almışlar.
Kolay mı paraları çekmek. Anında el korlar.
Adamlar işi yüz yıl önce bitirmiş.
Noktayı yüz yıl önce koymuşlar.
Konu yüz yıllık olgunluğa va hazırlığa sahip.
Ne yapalım peki?
Su mu içelim?
Tabi ki hayır.
Zaman kazanacağız.
Ahlaklı nesil yetiştireceğiz.
Eğitim müfredatını sil baştan yapacağız.
Su ve güneş gibi enerji kaynaklarını koruyacak, teknolojik altyapılarını kuracağız.
Flaş buluşlar, fenomen isimler, sembol yapılar, iyilik melekleri icat edeceğiz.
Sabırlı olacak, düşmanı tanıyacak, kimseyle düşman olmayacağız.
Sinsi değil, akıllı olacağız.
Tribüne değil, yüreklere oynayacağız.
Tanışan, uyuşan, anlaşan gençlik yetiştireceğiz.
Şampiyonluklar kolay kazanılmıyor. İyi oyuncuları bir araya getirmek yetmiyor. İdmanlar yapılacak, uyum sağlanacak, mevkiler paylaşılacak, en iyiler oturtulacak, yiyecek içecekler, uyku saatleri, aile hayatları planlanacak ki şampiyon olunsun.
Bir günlük rehavet işi bozar.
Yani kısacası elli yıl...
Daha erken de olur diyen varsa buyurun.