12 Eylül depreminin sonrasında her taraf enkaz yığınıydı: Kaçaklar, yakalananlar, mağdur aileler, işkenceler, ağlayan analar, kundaktaki çocuğuyla taze gelinler, ödenmeyen ev kiraları, akşam sofrasına alınamayan ekmekler, her tarafta diz boyu çaresizlik...

Galip Erdem Ağabey'i ilk tanıdığım 1970'den sonraki 10 yıl içinde onu hep bir kalem üstadı olarak görmüştüm. Yumuşak bakışlı, yumuşak sesli bir derviş edası vardı üstünde 13 Eylül'den itibaren başka bir Galip Erdem'in doğuşuna şahit olacaktık.

Kahramanlar zor günlerde ortaya çıkar.

Fikir hayatımızın karanlık dehlizlerini aydınlatan, yol haritamızı çizen Galip Ağabey yarım asırdır giymediği avukat cübbesini giyip Mamak duruşmalarının savunan adamı olarak çıktı ortaya. Bordo yakalı avukat cübbesi naif bedenini örttüğü için ilk görüşümde ne kadar heybetli görünmüştü gözüme...

O artık yazan adam değil savunan adamdı.

Avukatlık çabası onu ülkücülerin en acı çığlıklarının, en dayanılmaz maddi zorluklarının, çilenin, mağduriyetin toplandığı harman yerine atmıştı. Bu ise başka mes'uliyetler yükledi omuzuna; artık yavaş yavaş onu "Mamak Babası" yapacak hassasiyetler ruhunda uyanıyordu...Hayatının hiçbir döneminde paraya değer vermemiş Galip Ağabey mağduriyetlerin hallinin paradan geçtiğini fark edince elinde bir liste ile kapı kapı dolaşıp para toplama işine girmişti. Vejetaryen birinin günde iki öğün et yeme mecburiyeti gibi bir şeydi bu.

Bazı günler beni de çağırırdı, beraber gezerdik. Galip Ağabey'in önem vermediği nesneyi toplama anlarına tanıklık ettiğim o günlerde içten içe bir sıkıntı yaşadığını görürdüm. Bu sıkıntıya yıllarca katlandı.

Bir gün telefon etti Bahçeli'deki fakirhanesine çağırdı. Yel yepelek koşup gittim.

"Alper" dedi, "Kapı kapı dolaşıp Mamak için para toplamak yaralara merhem olmam açısından faydalı bir uğraş ama bazen anlık ihtiyaçlar oluyor. Buna bir çözüm bulmalıyım diye düşündüm ve bir karar aldım: Ticarete başlayacağım ve sen de benim yüzdesi belirsiz ortağım olacaksın."

Şaşırmıştım... Galip Ağabey, ticaret, para, yüzdesi belirsiz ortaklık... Böyle bir ortaklığın sanırım dünyada başka örneği yoktu... Şaşkınlığımı söze dökmüştüm ister istemez.

"Ağabey, hayretler içindeyim!.. Siz ve ticaret?.."

"Yapamaz mı zannettin?.. Beraber yapacağız ortak!.."

"Ortak" hitabı gönlümü gönendirmişti.

Sonra yapacağımız işi anlatmaya başladı:

"Gazi Eğitimin kantinini alacağım. Vadesi, çeki senedi yok. Haftada bir uğrarım, 'kasayı aç Alper' derim... Mamak için ihtiyacım neyse onu alırım; bazen tamamını alırım, bazen yarısını... İşte bunun için yüzdesi belirsiz dedim ya..."

Galip Ağabey sözünün üstüne söz söylemeyeceğimi bilirdi. "Kabul ediyor musun?" diye sormadı o yüzden... Beraber bir taksiye atlayıp Gazi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Kamil Turan'ın yanına vardık.

"Hayirdir Galip Ağabey, yüzün gülüyor" dedi Kamil Hoca.

"Ticaret yapmaya karar verdim Kamil!.."

Kamil Hoca da hayretler içindeydi:

"Ağabey, böyle soğuk şakanın sırası mı?"

"Niye soğuk şaka diyorsun?.. Galip Erdem sandığınız kadar beceriksiz değildir."

"Estağfurullah Ağabey... Bu inanılmaz bir şey..."

Ve Galip Ağabey yapacağımız işi anlattı Kamil Hoca'ya. Benimle olan "yüzdesi belirsiz" ortaklığı açıkladı. Kamil Hoca baktı ki iş çok ciddi, hemen telefonu kaldırdı, yetki verdiği kişiye emretti:

"Gazi ana binanın kantini sürpriz bir isme verilmiştir, bu konuda hiç kimseyle müstecirlik sözleşmesi yapılmasın" talimatını verdi.

Ben artık Ankara'da hava atmaya başlamıştım, "Ne iş yapıyorsun?" diyenlere çenemi boynuma gömüp "Galip Ağabeyin yüzdesi belirsiz ortağıyım" diyordum.

Fakat bir hafta sonra bir bilgi geldi kulağıma. Sonradan büyük holding sahibi olacak iki ülkücünün Gazi kantinine müstecir olduğunu öğrendim. Hemen soluğu Galip Ağabey'in yanında aldım.

"Ağabey" dedim, "Fakir kırk yılda bir bostan hırsızlığına çıkarmış o gün de ay akşamdan doğarmış. Gazi kantini başkasına verilmiş."

Galip Ağabey'in yüzüne kara bulutlar ağmıştı. Hemen taksiye atlayıp Kamil Turan Hoca'nın yanına vardık. Galip Ağabeyi ilk defa hiddet içinde görüyordum. O yumuşak, şefkatli sesini yükselterek:

"Oğlum Kamil!.." diye gürlemişti. "Ömrümde bir kere ticaret yapma kararı aldım onda da sen sattın beni!.."

"Ne satması Ağabey?.. Ne oldu anlat hele."

Galip Ağabey olanları anlattığında bu defa Kamil Hoca telefonu kaldırıp karşıdaki kişiye sesini yükseltiyor, ağzına geleni söylüyordu. Kamil Hoca gerçekten oyuna getirilmişti. Çünkü üniversite adına yetki verdiği öğretim üyesi hukuken geri dönülmez bir şekilde kira sözleşmesini imzalamıştı. O hafta, o kişinin evinin önünde sıfır bir Şahin araba olduğu bilgisi de kulağımıza geldiğinde "Evet Kamil suçsuz" dedi Galip Ağabey ve eklemişti: "Sıfır Şahin araba da tesadüf değil."

Başka yol kalmadığı için Galip Ağabey ilerlemiş yaşına rağmen Mamak için kapı kapı dolaşmaya yeniden başladı.

Galip Erdem zor yılların dervişiydi, zor yılların savunan adamı, zor yılların ağabeyi.

Görüntünün olası içeriği: 11 kişi, Alper Aksoy dahil, ayakta duran insanlar ve takım elbise