M. Kemal UĞUZLU Hoca Siverek ilçesine yakın köylerden birinde diyanet görevlisi olarak imamlık ederdi. Hocanın bulunduğu köy halkı yakın köylerden biriyle kan davaları meydana gelmiş. Hocanın bulunduğu köyden bir kadının kocasıyla, kardeşini öldürmüşler. Karşı taraftan da biri ölmüş. Ne kadar hatırı sayılır şahsiyetler araya girmişlerse de barış neticesiz kalmış… Hocanın köylüleri her barış meselesi açıldığında onlar bizden iki kişi öldürdü bizde onlardan birilerini daha öldürelim. Bizlerden iki ölü, onlardan da iki ölü  olsun ,sonra barışalım şartını  öne sürerler. Bu şartlar karşısında barışma işi kopma noktasına gelir. Bir türlü iş tatlıya bağlanmaz, Köy halkı tedirginlik içinde yatar kalkar olmuş.

 M. Kemal UĞUZLU hoca her fırsata dinden imandan hadisten, ayetten bahsetse de kalpler taşlaşmış. Hocaya sen bildiğini kendine sakla misali hiç ciddiye alıp ta tınlamazlar bile. Hoca durmadan sürekli aman duman ha bugün, belki ha yarın inşallah ,niyetiyle yılmadan usanmadan konunun üstüne üstüne gider. Hocanın her günkü konusu, fetvası, hutbesi hep kan davası olur. Hocanın konuyla ilgili çalışmasını duymayan, bilmeyen kalmaz  bu arada hoca farkında olmadan aradan aylar geçer ama netice sıfır elde var sıfır.

 M. Kemal hoca bir gün cami hücresinde otururken, on yaşlarında bir erkek çocuğu hocanın yanına gelir. Bir bayanın kendisi ile görüşmek istediğini söyler. Hoca cami avlusunun kapısı önüne çıkınca ,iri yapılı heybetli hanım ağa yapısında bir bayan,  M. Kemal hocayı tanımayarak;  “Yavrum ben kemal hocayla görüşecektim galiba çocuk yanlışlıkla seni çağırmış, bana Kemal Hocayı gönderir misin?” der. Kemal Hoca “Benim buyurun. Bir müşkülatınız varsa bana söyleyin.” der. Hanım Ağa Kemal Hocaya bakarak; “Yavrum ben seni daha yaşlı biri olarak sanıyordum ama sen evladım yaşındasın. sende benim oğlum yerindesin. benim oğlum sayılırsın. Ben bu barış işiyle samimi olarak aylardır ilgilendiğini duydum. Uzun zamandır çabalıyorsun ama sen daha çocuksun bu işi beceremezsin. Bunlar şeytanın şer, inatlı eşeğine binmişler inmezler. ama ben becereceğim. Yalnız sen bana bu iki tarafın adamlarını topla bir araya getir. bana da gizliden haber ver, ben geleyim.” der. M. Kemal Hoca Hanım Ağanın dediğini yapar, erkekler cemaati toplanmış iken Hanım Ağaya haber verir.

  Hanım Ağa yalnız başına elinden tutuğu on yaşındaki çocuğuyla toplantının olduğu yere gelir. Orda barışmak üzere bulunan iki tarafın erkeklerine seslenerek:  “Siz niye barışmıyorsunuz?  Size n' oluyor ? Ölenlerden biri benim kocam birde kardeşim  size ne ? .benim yüreğim yanmış , benim ocağıma ateş düşmüş, olan bana olmuş size niye halen barışmıyorsunuz?   İstiyorsunuz bu çocuğumda ölsün. Bana bakacak kimse kalmasın, ben sahipsiz kalayım, beni içinizden birileri mi kendine nikâhlasın diye mi barışmıyorsunuz ? Bende o zaman hiç birinizle evlenmem, gider bu kanlı düşmanlarımızın erkeklerinden biriyle nikâhlanır, hepinizin izzet nefsiyle oynar beklen tininizi boşa çıkarırım. ve bu dediklerimi de yaparım. ”diyerek işte size nişanem bu yanınızda kalsın diyerek başörtüsünü çıkarıp oturanların üstüne atar . Yarın akşam burada ölen kocama, Kardeşime de Mevlüt okutacağım, yarın akşam  kocam ve  kardeşim için okutacağım  Mevlüde  hepinizi bekliyorum hepiniz misafirim siniz.  diyerek  Elinden tuttuğu on yaşındaki oğlunu da alarak arkasını dönerek yürümeye başlar..

  Hanım Ağa henüz birkaç adım atmıştı ki hayretler içinde bulunan cemaatten yaşlı olanlardan birileri seslenir; “Cemaat daha  ne duruyoruz bu sözün üzerine barış olmuş bitmiştir bizlere bu işin Fatiha'sını okumak  kalmıştır.” diyerek, olgun yaştaki birisi yüksek bir sesle  Fatiha  diyerek  seslenir. donuk durgun sükunet içinde olan herkes Fatiha'sını içten içe sessizce okumaya koyulur.  Hanım Ağanın bu tavrı üzerine barış sağlanırken M. Kemal UĞUZLU Hoca da huzur dolu bir rahatlığa kavuşarak rahatlamış olur…   

  Başta dedik ya:

ERKEKLER KALKTI AYAĞA

 İÇERİ GİRDİ HANIM AĞA.!