Bir defa şöhret insanın kendini tanrı gibi hissetmesini sağlıyor. Kendisi bu duyguları taşımasa da hayranları onu yücelterek tanrı mesabesine çıkartııyor.

Alain Delon'da öldü. Gençliğimizde güzelliğin/yakışıklılığın ölçüsüydü."Bebek yüzlü" sıfatı yakıştırılmıştı. Bir erkeğin güzelliği dile getirilirken; "Sanki Allen Delon" denilirdi. Aslında güzellik ölçüsünün bir Fransız aktörle ölçülmesi de sorgulanmaya değerdir. Çünkü bizim de onun kadar güzel aktörlerimiz vardı. Örneğin Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Kadir İnanır. Cüneyt kadın erkek bütün herkesin yakışıklısı/güzelliği üzerinde ittifak ettiği isimdi. Tarık ile Kadir ise kadınların güzellik anlayışına göre değişiyordu. Alain Delon Batı sinemasının güzellik ve seks sembolüydü. Dünya sinemasına mal olmuş bir aktör olduğundan her yerde erkek güzelliğinin ölçüsü sayılıyordu.

Bizde güzellik seks sombolü olarak tanımlanmaz. Yahut güzellik ile seks bir arada kullanılmaz. Çünkü güzelliğin ilahi boyutu vardır, kutsaldır, Tanrının sıfatlarından olduğuna inanılır. Batı medeniyetinin alışkanlığı olduğu üzere Delon'u tanrısallaştırıyordu. Delon'u Yunan mitolojisindeki hangi tanrı ile özdeşleştiriyorlar? Eros mu? Yoksa Narses mi? Veya başka bir tanrı mı bilemiyorum. Ama bana kalırsa güzelliğiyle yüceltilen bir adam kendini ancak Narses ile özdeşleştirebilir. Ki Delon'un kendini beğenmişliği her halinden ve davranışından belliydi. Zaten olmaması mümkün değildir. Şöhretin ağır yükü altında ezildiğinde intihara teşebbüs etmiş bir aktördür Delon.

Özellikle sinema bir erkek için ulaşmak istediği dünyevi bütün fırsatları önüne sermektedir. Kadın, para ve şöhret! Hangi insan bunların ağırlığı altında ezilmez ki! Tabii ulaşılmaz olana ulaşıldığında anlamını kaybeder. Kadın, para ve şöhrete ulaşıldığında insanın başka bir amacı yoksa hiçliğe düşer. Delon da dünyevi hazlara ulaştığı için intihar teşebbüsüne girişmiş sonrasında aşırı bir hayvansever ve Fransız milliyetçisi olmuştur...

Çocukluğundan gençliğime Delon filmlerinin hayranıydım. Özellikle ajan ve cinayet filmlerini seviyordum. Önce siyah beyaz TV seyrettim. Yıllar sonra sinemaya ilgim yeniden canladığınıda onun, Belmendo'nun, Marlon Brando'nun, John Wayne'nin ve Rock Hudson'un filmlerini yeniden izledim. İnsan çocukken izlediği filmleri olgunluk yaşında izlerken bir tuhaf oluyor. Sen oyuncuların yaşına geliyorsun ama onlar halen aynı yaştalar... Bu oyuncular içinde Rock Hudson da Alain Delon kadar yakışıklı ve ondan daha erkeksi bir yüze sahipti. Ancak görüntü insanı aldattığı için Hudson'un hayatında kadın yoktu. Birçok Hollywood aktörleri gibi homoseksüeldi. 1985 yılında AİDS'ten öldüğünde dünyanın en ünlü aktörü olarak hem ölümü hem hastalığı büyük bir yankı uyandırdı. Ve dünya AİDS hastalığını onu ismiyle özdeşleştirmişti. Hatta AİDS daha da bilinir oldu. Onun ölümünden sonra yüzlerce Hollywood oyuncunun homoseksüel olduğu yazılıp çizildi. John Wayne gibi bir ismin dahi adı geçmişti... Hiç unutmuyorum bir kadın sunucumuz "Hudson'un homoseksüel olması biz kadınlar için büyük bir kayıptır" diye yakınmıştı...

Delon'un filmlerini bugün dahi internetten indirip izliyorum. Dünyanın en yakışıklı aktörüydü. Türkiye'de onu Cüneyt Arkın ile kıyaslıyorlardı. Türkan Şoray ise Cüneyt Arkın'ın Delon'da daha yakışıklı olduğunu söylüyordu hatıralarında. Bence de Cüneyt Arkın ondan daha erkeksi bir yüze sahip. Ancak onun gibi Dünya sinemasına girememişti. Delon'da Tarık Akan güzelliği var. Özellikle güzellik diyorum çünkü yakışıklılık erkeğe güzellik kadına hastır. Filmlerinde Brigitte Bardot, Claudia Cardelena gibi kadın oyuncularla çok güzel ikili oluşturuyordu. Bardot ile dostluğu ölene kadar devam etmişti. Özellikle Cardelena ile oynadığı Leopar filmini unutmak mümkün değil. Arap topraklarında doğmuş esmer italyan güzel Cardelena ile Delon'un bu gençlik filmi oldukça güzeldir. Leopar filmini izlerken erkekler Cardelenaya kadınlar Delon'a aşık olmadan edemezler. Biri erkeklerin diğeri kadınların yüreğini hoplatır. Delon'u kıyaslamak gerekirse Marlon Brando ile kıyaslamak gerekir. Aynı devrin şöhretli iki oyuncusu. Ancak birlikte oynadıklarını hatırlamıyorum.

Alain daha çok Belmendo ile güzel ikili oluyorlardı. Marlon Amerika'ydı Delon Fransa. Delon'da Fransız güzelliği ve zerafeti, Marlon'da Amerikan güzelliği ve kabalığı hakimdi. Marlon'un filmleri vahşi Amerika'yı, Delon'un filmleri akılcı medeni(İ) Avrupa'yı içeriyordu. Çevirdikleri filmlerde rolleri de ayrılırdı. Delon zekasıyla düşmanlarını alt eden akılı bir ajan ve profesyonel bir tetikçi, sömürge valisi bir Zorro'ydu. Marlon ise vahşi bir kovboy, Meksikalı bir Zabata, asi bir genç ve ispiyoncu bir işçiydi... Biri Fransız sinemasının idolü diğeri Amerikan sinemasının. Delon, De Gaulle'cü bir Fransız milliyetçisi, diğeri katıksız bir Amerikalı. Ancak Delon'un ülkesine aidiyeti çok güçlüydü. Brando'nun ise oldukça zayıftı. Ülkesinin sömürgeci ve ırkçı politikalarını eleştirmekten geri kalmıyordu. Aydın namusu bakımından Brando, Delon'a göre daha namusluydu.

Her ikisi de hayvanseverdi. Marlon bir ada satın alıp son yıllarını orada geçirmek isterken Delon bir köy alıp köpekleriyle orada yaşamak istemişti. Her ikisinin de çocuklukları sorunlu geçmiş. Anne ve babaları ayrılmıştır. Her ikisi de anne ve baba travması yaşamış. Bir spiker Delon'a soruyor "Tanrı varsa öbür dünyada sana demesini isterdin?" Delon "gel seni anne ve babana götüreyim. Onları bir arada görmüş ol" diye cevap veriyor. Çünkü anne ve babası henüz kendisi çocuk iken ayrılmış. Her ikisi de miraslarının tümünü çocuklarına bırakmamış. Delon hayvanlara bırakmış. Öldüğünde köpeklerinin yanına gömülmesini vasiyet edecek kadar hayvanseverdir. Delon oyunculuktan memnun bir aktör olarak tekrar dünyaya gelse oyuncu olmak isterken Brando oyunculuğu sevmediğini söylüyor. Brando özgür ruhuyla şöhretin çatıştığını söylüyor. Delon ise 2019 yılında beyin kanaması geçirip felç olmuş. Bu felçligi sırasında “Bu dünyayı hiç bir şey hissetmeden terkedeceğim. Hayatın bana sunabileceği bir şey kalmadı, herşeyi gördüm, her şeyi yaşadım. Ama şimdi yaşadığım çağdan nefret ediyorum.Baktıkça midem bulanıyor. Herşey sahte, herşey değiştirildi. Verilen söze saygı yok. Şimdi önemli olan tek şey para ve servet. Şimdi ölsem, dünyadan üzülmeden ayrılmış olacağım” diyerek ötenazi istemişti. Şahsen kilisenin bu çağrıya kulak vereceğini düşünüyordum. Vermedi ama Batı'nın bugün kültür medeniyet ve din olarak geldiği noktada kilisenin önünde sonunda ötenaziye izin vereceğini düşünüyorum. Çünkü rahiplerin evlenebileceğini söyleyen kilise buna da bir yol bulacaktır.

Dünyanın en yakışıklı erkeği ve hayatından yüzlerce kadın geçmiş bir aktör için hastalık ve yatağa bağımlı kalmak çok zor bir şey. Bir defa şöhret insanın kendini tanrı gibi hissetmesini sağlıyor. Kendisi bu duyguları taşımasada hayranları onu yücelterek tanrı mesabesine çıkarıyor. Bir müddet sonra aktör artık gerçeklikten kopuyor ve kendini biricik, özel, seçilmiş veya tanrı sanıyor.

Marlon hatıralarını yayınladı ama Alain Delon yayınladı mı bilmiyorum. Türkçe'de hatırlarını veya biyografisini göremedim. Keşke yayınlamış olsa. Marlon'un hatıralarında Amerikan sinemasının içyüzünü tanıma imkanı bulmuştuk. Delon da hatıralarını yazmış olsaydı belki Fransa ve Avrupa sinemasını tanımış olurduk. Delon'un ölümüyle Fransız sinemasının bir devri kapanmıştır...