insanların can havliyle yardım çığlıkları attığı günlerde halkın arasına karışmadılar. Takım elbiseleri kirlenmedi, ayakkabılarına tek toz zerresi konmadı.

Çevre Şehircilik Bakanı Adıyaman'a gelmedi diye gönül koymuşuz, küsmüşüz, darılmışız, sitem etmişiz.

Kendileri de vekilimiz aracılığıyla lütfedip açıklamada bulunmuşlar; yoğun programından dolayı gelemediklerini ama en kısa zamanda gelmeye çalışacaklarını söylemişler...

Bir bakanın ya da bakanların gelmesi ile bir şehirde değişseydi Türkiye'de değişmeyen şehir kalmazdı, başta da Adıyaman olmak üzere.

Düşünün, depremin ilk gününden itibaren başta bakanlar olmak üzere üst düzey makamda bulunan onlarca kişi geldi Adıyaman'a, haftalarca kaldılar.

Altınşehir'de bir merkezde toplantı üstüne toplantı yaptılar, fotoğraf üstüne fotoğraf paylaştılar, yediler, içtiler ama kayda değer halkın merak ettiği konulara dair bir tek açıklamada bulunmadılar.

Haftalar boyunca bir tek enkaz başında bulunmadılar, mezarlık ziyaretinde bulunmadılar, şehri gezip dolaşmadılar. Şehrin enkaz haline geldiği, insanların can havliyle yardım çığlıkları attığı günlerde halkın arasına karışmadılar. Takım elbiseleri kirlenmedi, ayakkabılarına tek toz zerresi konmadı.

Koordinasyon toplantısı dediler, istişare toplantısı dediler, acil eylem planı dediler ama toplantı sonucunda neden toplandıklarını, toplantıdan çıkan sonucun ne olduğunu hiçbir şekilde açıklamadılar. Hepsi bir arada boy boy fotoğraflar paylaştılar ama enkaz alanlarında bir tek fotoğraf karesi paylaşamadılar. Paylaşamadılar, çünkü koordinasyon toplantıları düzenledikleri şehirde halkın enkaz altında can verdiğinden haberleri yoktu. Soğuktan can verdiğinden, kefensiz gömüldüğünden, soyulduğundan, göç ettiğinden haberi yoktu.

Şehir burada, yaşadığımız yerdeydi ama başta şerhimizde bulunan Bakanlar olmaz üzere devleti temsil eden herkes bizden uzaktaydı. Bizden uzakta oldukları için de ülkenin dört bir yanından gelen yardımları dahi koordine edemediler, o ölümün ve çaresizliğin en çok yaşandığı günlerde bırakın ihtiyaç sahiplerine ulaşmayı, ulaşımı dahi sağlayamadılar. Ki zaten bu şehirde her şey çoktan yoluna girmişti bile, haberimiz olmadan hem de…

Sonrasında onlar gittiler, başka bakanlar geldiler, başka bakanların yerine başka bakanlar geldiler.

Bakanların ardı arkası kesilmedi sonuçta. Hala gelip giden bakanlar oluyor.

Şu bakanlar Adıyaman'a hiç gelmeseydi, şu vekiller Adıyaman'ı hiç ziyaret etmeseydi ne değişirdi diye düşündünüz mü hiç?

Çadırlar mı gelmezdi, yoksa konteyner kentler mi kurulmazdı?

TOKİ konutları mı yapılmazdı yoksa yerinde dönüşüm mü başlamazdı?

Molozlar mı kalkmazdı bakanlar gelmeseydi, yoksa ölülerimizi mi gömülemezdi?

Ekmek mi çıkmaz olurdu, sular mı akmaz olurdu, yoksa okullar mı açılmaz olurdu?

Hangi hizmet olmazdı mesela bakanlar Adıyaman'a gelmeseydi?

Ya da vekiller şehri bu kadar sık ziyaret etmeseydi ne değişmezdi?

Devlet dediğin bakanlar, vekiller midir, yoksa kurumlar mıdır?

Bir bakan ya da vekil midir güvenliğimizi sağlayacak olan, yoksa devletin resmi bir kurumu olan emniyet müdürlüğü müdür?

Bir bakan mıdır konteynerlere sığınmamızı sağlayan, yoksa AFAD ya da Çevre Şehircilik Müdürlüğü müdür?

Hastaneler midir sağlığımızla ilgilenen, yoksa bakanlar ya da vekiller midir?

Yani o şehrimizi ziyaret eden ve ziyaret etmesini beklediğimiz Bakanlar olmasaydı mesela emniyet müdürlüğümüz, Sağlık müdürlüğümüz, Milli Eğitim müdürlüğümüz AFAD'ımız, Çevre Şehircilik Müdürlüğü'müz, Belediyemiz olmayacak mıydı?

Bakanlar, Başbakanlar, Cumhurbaşkanları değişiyor ama devletin Resmi kurumları değişmiyor, neden diye hiç sormaz mısınız?

Bakanların gelmesi ile bir şeyler değişecekse, Bakanlar gelmedikçe hiçbir hizmet gelmeyecekse bunca kuruma, memura, amire ne gerek var diye hiç sormaz mısınız?

Bir bakan bir şehre gitmeden o şehre hizmet gitmiyorsa, bir Cumhurbaşkanı bir şehri ziyaret etmeden o şehirde yaşayanların neler yaşadığı anlaşılmıyorsa, o şehrin Valisine, belediye başkanlığına, emniyetine ne gerek var, diye sormak gelmiyor mu aklınıza?

Bir bakan bir şehre gelmeden o şehir yatırım alamıyorsa, bunca resmi kuruma ne gerek var, bunca parti teşkilatlarına, bunca odalara, derneklere, STK’lılara ne gerek var diye sormaz mısınız hiç?

Bir şehri harekete geçirecek olan o ülkenin bakanları değil, dinamikleridir; odalarıdır, STK’larıdır, basınıdır, topyekûn halkıdır. Halkı sessiz, STK’ları etkisiz, basını suskun olan bir şehre değil ayda yılda bir, her gün bir Bakan gelse ki ne olur?

Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bakanlar vekiller bir şehre gidince ne yapıyor biliyor musunuz, kendilerini anlatıyorlar, yaptıklarını? Hem de bire bin katarak, allayarak, pullayarak, süsleyerek hem de. Ve siz elleriniz çatlayıncaya kadar alkışladıkça ve olmayan hizmetlerin albenili sunumuna kapılarak padişahım çok yaşa dedikçe sırtınızda boza pişirenler ve hayal satanlar azalmayacaktır.

Kendilerini anlatmak için ziyaret ediyorlar bizi. Oysa biz onların neler yaptıklarını zaten gün 24 saat televizyonlardan izliyor, sosyal medyadan takip ediyoruz.

Ama onlar neler yaşadığımızı bilmiyorlar. Her defasında ağzımıza çaldıkları bir parmak balla bizi istedikleri kıvama getiriyorlar. Bir gelip gitmeyle her şeyin yoluna girdiğini düşünüyorlar ve hiçbir şey yapmaya gerek duymadan gelip gitmelerini sıklaştırıyorlar. Çünkü onlardan bunu isteyen biziz. Bizi ziyaret etmeleriyle mutlu olduğunu ve olanca sorunlarından kurtulduğunu düşünen biziz. Oysa onlar bizi dinlemeye değil, kendilerini anlatmak için geliyorlar şehrimize. Devasa hizmetlere imza atmış oluyorlar, aklımızın almayacağı projelerden bahsediyorlar, her istediğimizi hem de fazlasıyla vermiş gibi görünüp kendilerini bize alkışlatıyorlar. Sonrasında gelmeleriyle bir şeyin değişmediğini anladığımız anda bir kez daha geliyorlar ve en kısa zamanda tekrar gelmek üzere söz verip gidiyorlar.

Şu kendilerini bize anlattıkları zamanın kırkta birini bizi dinlemeye, anlamaya çalışsalar çok şey değişecek belki, belki şehre bir güzel film gelecek, iklim değişecek Akdeniz olacak, belki…

5 Temmuz /2024/ Cuma