Hukuk, adalet reformunun tartışıldığı bu günlerde güncelliğini yitirmeyen bir yazım:

Adalet kelimesini duyduğum vakit fazilet, hürriyet, hamiyet, asalet, hidayet gibi insanları olumlu davranışlara yönelten kavramlar gelir aklıma…

Adalet; hak ve hukuka uygunluk biçiminde açıklanır. İnsanlığın dünden bugüne özlemi, uğraşı toplumda hakkı hukuku tesis etmek içindir. Çünkü insanlığın mutluluğu ancak hayatın her kesiminde adaletin sağlanmasıyla mümkün olacaktır.

Peki, dünya kuruldu kurulalı adaletin her yerde her zaman doğru tecelli ettiği dönemler olmuş mudur? Buna evet denmesi son derece zordur. Ama devletler, uluslararası kuruluşlar hep bunun için çalışırlar. Bazen çeşitli sebepler yüzünden adaleti sağlamak mümkün olmaz. Çünkü hadise insanlar arasında gelişmektedir. Baskı, yalancı şahit, tehdit, şantaj, rüşvet, dalgınlık, o andaki psikolojik ortam, delillerdeki küçük bir ayrıntının değerlendirilememesi ve daha binlerce sebep adalette yanılgılara sebep olabilmektedir. Dünya hukuk edebiyatına (literatürüne) geçmiş bazı olayları birçok insan bilir. Söz gelimi;20-30 yıl hapiste yattıktan sonra suçsuz olduğu anlaşılan insanlar, hatta asıldıktan sonra suçsuz olduğu anlaşılan insanlar vardır ve olacaktır. Geçtiğimiz günlerde dört yıl hapiste yattıktan sonra suçsuz olduğu anlaşılıp serbest bırakılan vatandaşımızı bütün gazeteler yazdı. Yıllarca tutuklu yargılanıp berat edenleri de biliyoruz.

Hukuki olaylar her türden insanın arasında cereyan ediyor. Bu her türden insan sütünün gerektirdiği bir kişiliğe sahip olduğu için yalan, dolan, entrika, üçkâğıtçılık ve şeytanın bile aklına gelmeyen her yola başvurarak geçici bir süre içinde olsa işlerini yüzdürebilmekte; geçici dünyanın geçici başarılarıyla kendini avutabilmektedir. Ama herkes bilir ki;" çekirge bir sıçrar, iki sıçrar".

İnsanlar hamiyet, fazilet, asalet, hidayet sahibi olsalar "ADALET" ne kolay işlerdi. Sanırım o zaman hâkimlik, savcılık ve avukatlık mesleği olmazdı. Olsa bile anılan meslektekiler işsizlikten sıkılırlardı. Ama biliyoruz ki, melek gibi insanlar olduğu gibi şeytandan daha alçak insanlar da vardır. Bu sebeple insanlar arası ilişkilerde sorunlar olacak, problemler çıkacaktır. Onun için hâkimler, savcılar, avukatlar olacak ve toplumda adaleti hâkim kılmak için çalışmaya devam edeceklerdir. Adalet tam sağlanmadığı veya yanıldığı durumda ne olacaktır?

Yasal bütün haklarını kullanırsın. Sonra olayı milletin vicdanına ve bütün kalbimizle inandığımız "ilahi adalete" bırakmaktan başka çare kalmaz. Hem bazılarının dediği ve sandığı gibi ilahi adalet için kıyameti beklemeye gerek yok. Çünkü yaptığımız çoğu şeylerin karşılığını daha yaşarken görüyoruz. Onun için yaşayan görecektir.

Hâkim, savcı, avukat derken sistemin diğer bekçileri aklıma geldi. Hani şu idari soruşturma, araştırma ve aklama paklama işlerini yapanlar. Onlardan bahsetsek yaptıkları yanlışlar değil köşeye kitaplara bile sığmaz.

Epey zaman oldu bir gazete haberi okuyorum: İstanbul’da bir müzedeki memurlar giriş biletlerini yırtmayarak, defalarca diğer turist gruplarına satmışlar ve paraları iç etmişler. Devleti trilyonlarca lira bilerek, isteyerek ve planlı bir biçimde soymuşlar. Yapılan soruşturma sonucunda cezaları verilmiş. Anılan memurlar başka yerlere nakil edilmişler. Acaba ilgililer: “kardeşim bir yerde bu kadar çok para yenir mi? Biraz insaflı olun. Şimdi gidin yeni görev yerinize biraz dikkatli çalışın” der gibi... Ne ceza ama!

Hayali ihracatçılardan, hortumculara, soygunculara, rüşvetçilere, kredi komisyoncularına, yıllarca önce batırılan bankalara ve Kamu İktisadi Teşekküllerine kadar bir fikir jimnastiği yapsak ve Türkiye’nin son 30-40 yılını gözden geçirsek her suçtan sıyrılmış yüzlerce anlı şanlı isimle karşılaşırız.

Yazık, vatandaş devletin düşmanları olarak dış güçleri ve içteki bölücü hainleri düşünür. Onlara tepki duyar. Devleti siyasetçisiyle, bürokratıyla bu hale getiren gerçek ülke düşmanlarını ise göremez. Bilmez ki devlet siyasetçilerin ve bürokratların, her kademedeki memurlarının içindeki liyakatsizler yüzünden gaflet, delalet ve ihanetiyle zaafa uğratılmıştır. Bilmez ki, devlet dış düşmanlar yüzünden değil içteki hain ya da gafiller yüzünden yıkılacaktır.

Ayrıca, koruma, kollama, görmezden gelme veya birlikte planlama olmasa haksızlık, yolsuzluk gibi suçları işleyenlerin yakalanmaması mümkün mü? Özlediğimiz “kadife eldiven içinde demir yumruk” olarak hayal ettiğimiz devlet olsa, iyi vatandaşını kadife eldivenle okşasa, kötü vatandaşa da kahredici demir yumruğunu indirse ülkeye huzur ve mutluluk gelip, adalet sağlanmaz mı?