Türkiye ve Ortadoğu sürecin seyrine dair neler yaşadı-yaşayabilir durumlarını ele aldım...

Şimdiye kadar ‘yeni dünya düzenine’ dair okumaları yoğunluklu olarak Türkiye ve Ortadoğu üzerinden yaptım...

Türkiye ve Ortadoğu sürecin seyrine dair neler yaşadı-yaşayabilir durumlarını ele aldım... Ara ara Avrupa üzerinden de geçtim üç beş cümle ile fakat tam anlamıyla Avrupa demedim. O halde tamda AB ülkeleri perşembe günü bir araya gelecekken ve Türkiye aleyhine ciddi fikir beyanları bekleniyorken Avrupa okumaları üzerinden beyin jimnastiği yapalım mı bugün? Hadi yapalım!
Önce eldekileri okuyalım; giderek artan yaşlı nüfusuyla maddi-manevi zorlanan, eski zenginliğini ve olumlu yaşam koşullarını yitiren, doğurganlığını kaybeden, kendi ırkını kaybederken yerine mültecileri koymak zorunda kalan, vahşi kapitalizm sebebiyle her geçen gün yalnızlaşan ve ruh sağlığını kaybeden, toplumsal ve kültürel değerlerini kaybeden, ırkçı grupları pusuda bekleyen, sokakları ateşleyecek bolca fitili olan bir Avrupa var şu an karşımızda... Bunca eksi veriye son süreçteki pandemi yasaklarıyla çalışma-sosyal-kültürel-sportif-eğlence alanlarından mahrum kalan, daha da gergin bir hal alan Avrupa... Ve pandemide yaşlı, hasta, obez nüfusunu kaybeden Avrupa!
Bunlar Avrupa’ya dair okuduğumuz tablo.

Bir de Avrupa’nın elinde tuttuğu kozlar var elbette! Uluslararası dengeleri elinde tutan oluşumlar, isimler, markalar, lobiler... Bu güç piramidinin dünyaya yön verme etkisini kimseler inkar etmezken son yıllarda bu baskıda değişen bir durum var; güç lobisi eskisi gibi etki edemiyor bazı ülkelere! Misal Türkiye... Büyük bir kesim perşembe günü toplanacak AB ülkeleri görüşmelerinden Türkiye aleyhine açıklamalar beklese de ben tam aksi yönde bir sonuç çıkacağına inanıyorum! Çünkü Avrupa Türkiye ile köprülerini atamaz!

Burada hemen bir parantez açmak istiyorum. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ‘tünelin sonunda ki ışığı görüyoruz’ açıklamasını basit değil önemli bir mesaj olarak okudum... Herkes kendi canının derdine düşmüşken pandemi sonrası Avrupa’da neler olur sorusunu kaç kişi merak etti? Ben çok merak ettim ve kendimce bazı teoriler belirledim. Ve ‘insan faktörü’ öne çıktı Avrupa teorilerimde... Avrupa İkinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi ‘kalifiye eleman’ isteyebilir. Fakat bu kez istediği kalifiye elemanlar beden de değil  ‘zihinde, fikirde, entellektüel zekada, insan ilişkilerinde ve toplumsal temsiliyette üretken ve aktif’ elemanlar olacak... Çünkü kapitalizmi kovalarken ‘toplumsal değerlerini ve mantığını’ kaybeden Avrupa, bünyesindeki kültürlere aidiyet ve sükunet vermek için ‘onlardan olanları’ öncü kılmak zorunda... Birleşerek güçlenmeyi hedefleyen Avrupa ülkeleri “bana ait sorunları-çözümleri yine benden olan anlar” mantığını güderek bünyesinde yaşayan halklara hitap etmesi için  ‘etkili insan’ profillerine yönelecek... Yani bundan sonraki mülteci politikalarını çok daha seçici tutarak ‘kalemiyle, kelamıyla, duruşuyla, kitleler üzerindeki etkisiyle’ güçlü bireylere yönelme ihtimali çok yüksek Avrupa’nın... Bu seçiciliği uygulayabilmek için de Avrupa’nın güvenlik kapısı olan Türkiye’ye ihtiyaçları var! Hatırlayın Türkiye pandemi öncesi Avrupa’ya açılan sınırlarını açtığında neler olmuştu!
Bir diğer teorim de yıllar önce Avrupa topraklarına giden, çalışan, o ülkenin vatandaşı olan emeklilerini baba ocağı ülkesine gönderme çalışmalarına hız verecek Avrupa ülkeleri... Çünkü emekliler Avrupa’da büyük yük olarak görülüyor şu an!
Sosyal açıdan yeniden dizayn olma ve güçlenmeyle birlikte sayısız ticari başlıklardan dolayı da (hammadde temini, pazar) Avrupa’nın Türkiye başta olmak üzere pek çok ülkeye ihtiyacı var....
Özetle tekrar hatırlatmak istiyorum; AB ülkelerinin perşembe günü başlayacak görüşmelerinden Türkiye aleyhinde ciddi kararlar beklemiyorum. Bununla birlikte Türkiye aleyhinde olumsuz kararlar bekleyenlerin gönlünü hoş tutmak adına da üç beş nahoş cümle bekliyorum o görüşmeler sonucunda...