Geçtiğimiz günlerde eğitimci bir abimizle memleket meseleleri üzerine sohbetimiz oldu…
Milli Eğitimin hazırladığı rapora göre Adıyaman’da derslik ihtiyacı olmadığı gibi, mevcut dersliklerde de ortalama 30 öğrenci eğitim görüyormuş…
Yüzlerce kez yazmış olabilirim ama bir kez daha yazayım…
Adıyaman’daki kurum amirlerinin Ankara’ya sunduğu raporlara bakılırsa değil Antep’in, Urfa’nın, Malatya’nın…
İstanbul, Ankara, İzmir Adana, Antalya, Bursa’nın dahi yakın gelecekte Adıyaman’ı yakalama şansları yok…
Resmi verilere göre her üç kuruşluk ödenekle 300 tane iş bitirmişiz…
Her kurum kendi alanında Adıyaman’ın en az gelecekteki 10 yıllık ihtiyacını gidermiş…
Hatta belediyemiz 50 yıllık su sorununu bile çözmüş…
Eeee….,
Eğitim sorunu olmayan,
Yol, su, kanalizasyon sorunu olmayan…
Trafik, güvenlik, otopark sorunu olmayan…
Altyapı, arıtma, tarım, sanayi sorunu olmayan…
İşsizlik, yoksulluk, ırgatlık sorunu olmayan…
Verilen her 3 kuruşluk ödenekle 300 iş bitirmiş bir ilin, değil Türkiye’de, dünyada dahi benzeri yoktur…
Yöneticilerimizin arada bir şehrimizi Paris’le, Londra’yla, Roma’yla kıyaslamasının nedeni budur…
Oralarda bile birçok eksiklik ve yapılacak daha birçok iş varken, bizde nerdeyse yapılacak hiçbir iş kalmamıştır…
Çünkü her kurum zaten ileride mesele olacak birçok sorunu bugünden çözmüştür…
Ne siyasilerimiz, ne bürokratlarımız bugüne kadar gemileri yakma riskini göze alamadılar…
Bir tek gün olsun devleti idare edenlere bu ilin gerçek ihtiyaçlarını söyleyemediler, hazırladıkları raporlarda yer vermediler…
Hep güllük-gülüstanlık gösterdiler şehrimizi, hep mutlu ve sevinçli…
Olmayan okullarımızı var gibi gösterdiler…
Temeli atılmayan yurtlarımızı açılmış gibi gösterdiler…
Akmayan suyumuzun yedi düvele yettiğini sandılar, bu yüzden topraklarımızdaki suyu komşu illere verdiler…
Kapanan ve yarım yamalak çalışan fabrikalarımızın tekrar tekrar açılışını yaptılar…
Her seçim öncesinde, her mitingde binlere varan devasa hizmetin açılışını yaparken hiç mi hiç ‘bu tesisler nerde?’ diye sormadılar…
Bu yüzden kâğıt üzerinde en gelişmiş il Adıyaman’dır…
Bu yüzden ne olacak bu memleketin hali demeyin…
Bu memleketin hali, layık olduğunuz bu idarecilerle gayet güzel…
Her biri işgal ettiği makamı, şişirilmiş rakamlar sayesinde biraz daha işgal etmeyi düşündükçe sorunlarımız çığ gibi büyümeye devam edecektir…
Siz yaranızı göstermekten utandığınız sürece kimse size geçmiş olsun demeyecektir…
Böyle olduğu içindir ki, Urfalı sanayici her asgari ücretli için 80 TL. öderken Adıyamanlı sanayici 400 TL. ödüyor…
Bu kadar kalkınmış bir ile bu rakamlar az bile…
Bu saatten sonra devlet bize bakmıyor, haksızlık yapıyor, komşu illere daha fazla yatırım yapıyor demeyelim lütfen…
Komşu illerin vekilleri var, bürokratları var, her biri memleket için yanıp tutuşan yürekli iş adamları, STK’ları var…
Düşünün biz bu ilde STK’ların varlığından sadece bir kez o da 30 Mart seçimleri öncesi ‘kimin belediye başkanı olması gerektiği’ konusunda toplantı yaparlarken haberdar olduk…
O günden sonra da imlerine timlerine hiçbir yerde rastlayamadık…
Vekillerimiz bir sonraki seçimde listeye nasıl gireceklerinin hesabını yapmaktan, kendilerine rakip olabilecekleri şimdiden ekarte etmenin yollarını aramaktan ve bu uğurda her şeyi mubah görmekten içinde bulunduğumuz yangının farkında değiller…
Belediye başkanımız deseniz henüz çiçeği burnunda, şimdilik bir şey demeyelim…
Memleketin her türlü sorunundan sorumlu müdürler ve amirlerimiz hayali hizmetlerin çetelesini hazırlamakla meşguller…
Vatandaşlarımız gerçek hizmetin ne olduğunu bilmeden, bir kentte yaşamanın ne anlama geldiğini bilmeden, çoluk çocuğuyla gidebilecekleri bir tek parkın, bir tek çay bahçesinin, bir tek restorandın neden olmadığını merak etmeden verilene şükür etmekle yetinmekteler…
Böyle bir ili komşu illerle kıyaslamak, böyle bir ilin neden kalkınmadığını sorgulamak, böyle bir ilin komşu iller düzeyine gelmesini beklemek hayal aleminde yaşamaktan öte aymazlıktır..
Bu yüzden ‘komşu illere neden fazla yatırım yapılıyor?’ diye sormayalım…
Komşu illerin ihtiyacı var çünkü ve ihtiyaçlarını sıralarken hiç mi hiç çekinmiyorlar…
100 derslik ihtiyaçları varken 1000 diyorlar, 100 km’lik eksik yolları varken 1000 km’lik yola ihtiyaçlarını olduğunu söylüyorlar…
Olmayan dertlerini bile dertmiş gibi gösteriyorlar…
Bize gelince, Allah’ şükür diyoruz, bundan iyisi Şam’da kayısı diyoruz.. Kırk yılda bir en ufak bir serzenişte bulunanları eğer müdürlerse görevden alıyor, eğer vekillerse dışlıyor, vatandaşsa ya marjinallikle suçluyor, ya hain ilan ediyoruz…
Sonra da komşu illerde düğün dernek kurulup halaylar çekilmeye başlanınca oturup sızlanmaya başlıyoruz; “bizim düğün ne zaman, bizim düğüne zaman?”
Siz düğün hiçbir zaman olmayacak merak etmeyin…
Kendi kendinize gelin güvey olmaktan, ne yuva kurabilirsiniz, ne aile olabilirsiniz…
“Bu memlekette hiç mi güzel şeyler olmuyor kardeşim?” diyenlerin sayısında azalma olmadıkça, “sayemizde adam oldunuz, biz olmasak aç kalırsınız” diyenlerin sayısında artış olmaya devam edecektir…
Siz karnınızdaki urun bebek olmadığını söylemedikçe, sizi her gören “Maşallah!.. Maşallah! Allah nazardan saklasın…” demeye devam edecektir…
***
Tatar Ramazan filminin final sahnesinde Kadir İnanır, "arkadaşlar bu yapılanlar biraz da sizin için" diye sitemde bulunur… Şimdi ben bunları biraz da sizin için yazıyorum desem, ilk tekmeyi 50 kişilik sınıflarda eğitim gören öğrenci velilerinden, suyu akmadığı için günlerce yıkanamayan vatandaştan, her yıl geçinebilmek için ırgatlığa gitmek zorunda kalanlardan, çeklerini ödeyemediği için icralarla boğuşan esnaflardan, farkına ancak seçimlerde vardığımız sendikalardan, fabrikası kapandığı halde toplu açılışlarda kendi fabrikası açılıyormuş gibi alkış tutanlardan yiyeceğimi biliyorum…
Ben o tekmeyi yerken, “adam bizim için yazıyor, çocuklarımız için… Bu yaptığınız ayıptır” diyen birileri olacak mı onu merak ediyorum…
21 Eylül 2014