Kasaba Politikacısı ilke ve kurallara dayanmaz anlık ihtiyaçlara göre vaziyet alır. Ayrıntı bilgisi özeniyle hayatın öz gerçeğine uygun davranışı önemsemez
""Ufuksuz Kasaba politikacısı, ülke gerçekleriyle yüzleşme yerine, sürekli olarak muarızlarıyla didişen, karşısında gördüğü herkese siyasi pusu kuran, açık ve kuralına uygun yarışma yerine çelme atan, bende olmayan başkasında da olmasın kıskançlığından beslenen partici demektir..
Kasaba Politikacısı ilke ve kurallara dayanmaz, anlık ihtiyaçlara göre vaziyet alır. Ayrıntı bilgisi özeniyle hayatın öz gerçeğine uygun davranışı önemsemez, yarı-doğruların ve ezberlerin saplantılarından nemalanır.
Kasaba Politikacısı bir geçiş kültürü sergiler; ondan türeyen algılar, beklentiler yargılar ve davranışlar kararlı ve kalıcı değildir, gelip geçici şahsi heveslere dayanır.
Kasaba Politikacısı, Politika yaparken siyaset ile millete hizmet etmenin, toplumsal manada olumlu bir noktaya gitmenin, zenginlik üretmenin ve refah yaratmanın aracı olarak algılamaz, Kasaba Politikacısına göre siyaset ,"politika rodeo yarışı gibidir; politikada önemli olan bir yere gitmek değil, atın üzerinde durmaktır" anlayışını benimser.
Kasaba politikacısı araştırmaya, belgeye, bilgiye, bilgeliğe, erdeme, ince elemeye ve sık dokumaya özen göstermez, “dünya bir gündür o da bugündür" anlayışının rüzgârlarında savrulur.
Kasaba politikacısının bütün derdi bir sonraki seçimdir; bir sonraki nesillerin sorunlarıyla hiç ilgilenmezler. Kendinden başka hiçbir şeyle ilgili olmadıklarından katılımcılık, paylaşımcılık, uzlaşma, ortak değerler, ortak irade, ortak yararlar, ortak projeler ve ortak kurumlar ilgi alanının kapsamında değildir; yönlendirici tek değeri, pastadan pay kapmak, yağmur yağarken küpünü doldurmaktır.
"Siyasi sistemin ahlaksızlığı üçüncü derecede kalıyor. Çapsızlık ve sığlık çok daha önemli.. Türkiye'de siyasi hareketin birinci problemi, Tümüyle kendi potansiyeline, tarihine, kültürüne, geleceğine uygun olanlardan zenginleşmiş politik alternatiflerin ortada olmayışı" kasaba politikacılarının etkili olmasının yegâne sebebidir.
Kasaba Politikacısının çapsızlığı ve sığlığı geçerli olunca : "Kimsenin kendine benzemeyene tahammül edemediği, herkesi kendine benzeterek rahat etmeye çalışan anlayışımız, bizim ideoloji dediğimiz şey, ancak karşımızdaki düşmanla var oluyor. Farklı düşüncelerle, kesinlikle karşı çıktığımız ideolojilerle düşünce üretme düzeyinde mücadele etmektense kavga etmeyi seçiyoruz. Bize benzemeyenlerle ilgili olarak aklımıza gelen ilk düşünce, onları 'ortadan kaldırmak, tasfiye etmek, hain ilan ederek itibarsızlaştırmak ' oluyor."
Kasaba Politikacısı, birlikte var olma, farklılıktan zenginlik üretme, paylaşarak yüceltme yerine iç ve dış düşmanlar yaratma kolaycılığı peşine takılır. Bir türlü aşamadığımız, arınamadığımız kasaba Politikacılığının zararlı sonuçlarından birini de bir yazar şöyle özetliyor. "Kim kendini neye düşman olduğunu söylemeden tarif edecek, kim kendini yalnızca düşünceleriyle, yaptıklarıyla, yapmak istedikleriyle ve hayalleriyle anlatabilecek?"
Düşman yaratarak suçu başkasının üzerine atma kolaycılığı, bizi bütünü algılamaktan uzaklaştırıyor; ön yargıların, yerleşik doğruların, kalıp düşüncelerin, kör inançların ve ezberlerin yol açtığı indirgemeci mantığın tuzağına düşürüyor. "Türkiye'de aklar ve karalar, iyilerle kötüler daima 'uç' lar diye düşünülür. Benim dilimi konuşmayan, benim üslubumu kullanmayan, benim kavramlarımdan bahsetmeyen, benim insanlarımdan olmayan, adeta olmaması gereken seçmen olarak düşünülüyor. İnsanlar arasında bir iletişim ve onu kabullenme problemimiz var'" genellemesine, "hayır böyle bir tutumuz yoktur" diyebiliyor muyuz?
Kasaba Politikacısının en önemli silahı rövanş ve linç anlayışıdır.
Kasaba kültürü ve kasaba politikacılarının bir başka özelliğini şöyle izah edebiliriz.: Bazıları, "Türkiye'nin bütün meselelerini, belli bir ideolojiyi tümü ile kabul ederek toptan çözeceğini savunmaktalar. Bunlar, kendi görüşleri dışında her şeyi reddetmeye hazırdırlar. Toptancı bir anlayışları vardır.
Kasaba politikacılarının bir diğer özelliği kendi egosunu şişirmek, hayatın merkezine kendini koymak, kendi yanılmazlığına kolayca inanmaktır. Kasaba politikacısını tehlikeli kılan da kendi yanılmazlığına inanmalarıdır. Hâlbuki Devlet hayatında bir yetkilinin kendi yanılmazlığına inanmasından daha büyük bir tehlike yoktur.
Kasaba Politikacısı mantığının aşılması için , "kapsayıcı kurum kültürünün rasyonel otoriteye" dönüşmesine şarttır..
Bu nedenle sivil inisiyatif hareketleri ve güdümlü olmayan aktif STK lar etrafında toplanarak siyaset millet için yapacak menfaat beklentisi olmayan değerleri öne çıkarmak zorundayız.""
""Taassup, yani fanatizm çok çeşitlidir. En kötüsü siyasî taassup yani politik fanatizmdir.. Siyasî mutaassıplar, biat ettikleri kişinin veya peşine takıldıkları siyasî akımın sadece iyi yönlerini görürler, kusur ve hatalarını tevil ederler, kendileri gibi olmayana da düşmanca bir tavır takınırlar.
Bugün Türkiye'yi tehdit eden en büyük tehlike nedir?" diye sorsam eminim çoğunuzun vereceği cevap ya "terör belası" olacaktır ya da "ekonomik kriz..." Oysa ben Türkiye'yi "bekâ sorunu" ile karşı karşıya getiren devâsâ tehlikenin "siyasî taassup" olduğunu düşünüyorum. Günümüzde daha çok "fanatizm" kelimesiyle karşılanan ve "Bir din, bir düşünce veya bir partiye aşırı derecede ve körü körüne bağlanma" demek olan taassup, "göz" ile "gerçekler arasına çekilmiş bir perdedir.
Siyasi fanatiklere, politika taassubu içinde kıvranan cahillere diyorum ki;
Herkesin benim yolum ve meşrebim haktır ve doğrudur demeye hakkı vardır.
Ancak, hak ve doğru olan sadece benim yolumdur demeye kimsenin hakkı yoktur.
Particilik taassubunun paramparça ettiği toplum yapısı ve insanların birbirlerine karşı tavırları düşmanın bile yapamayacağı kadar tahribat yapmıştır.
Bu az gelişmişlik halinden kurtulmak için partici değil, gerçeği görebilen insan olabilmek dileği ile...""