“devlet ve iktidar” dış politik gelişmelerden etkilenir ve varlığına yönelik tehditleri yeniden değerlendirerek millî menfaatlerine göre politikalar oluşturmak zorunda
Dış politik gelişmeler her zaman iç siyasi dinamikleri etkilemiş ve yönlendirmiştir.
Partilerin dış politik görüşleri ve düşünceleriyle, hedefleri o partinin siyasi kimliğinin en belirgin özelliklerini yansıtır.
Her ülkede “devlet ve iktidar” dış politik gelişmelerden etkilenir ve varlığına yönelik fayda ve tehditleri yeniden değerlendirerek kendi millî menfaatlerine göre politikalar oluşturmak zorunda kalır.
Soğuk savaş dönemi olan 1946-1991 yılları arası 55 yıl Türkiye’nin “devlet aklı” NATO ve Batı ittifakının çizdiği sınırların dışına çok az çıkabildi.
Ve Türkiye bu 55 yıllık dönemde “devlet-iktidar” çatışmasının en çalkantılı dönemini yaşadı.
ABD’nin, NATO’nun ve Batı’nın o yıllarda Türkiye’ye balans ayarı verdiği dönemler çok sık olmuştur.
İç siyasetin kutsal ittifakı sermaye-yargı -basın-üniversite-ordu ve CHP, her darbe ve askeri muhtıralarda halkın seçtiği iktidara karşı darbelerden yana daha doğrusu darbeyi yaptıran ABD’den yani emperyal güçlerden yana olmuştur.
Amaç, o yıllarda Türkiye’nin üniter bütünlüğünü koruyarak Sovyetler karşısında Batı adına askeri bekçilik görevini sınırlı ve sorumlu olarak yerine getirmesiydi.
Bu yıllarda Türk milliyetçileri 12 Mart 1971 muhtırası dahil her zaman darbecilerin karşısında olmuştur. ABD planlı 1980 askeri darbesinde ise Türk milliyetçileri, ülkücüler ağır bedeller ödemiştir.
Ve her darbenin hedefi her zaman seçilmiş siyasi sivil iktidarlar ve gerçek vatanseverler olmuştur.
Sebepleri başka bir yazı konusu.
1960’ta devlet güvenlik güçleri İktidara karşı darbe yaptı.
1972’de devlet güvenlik güçleri seçimle gelen sivil iktidara muhtıra verdi, iktidarı istifa ettirdi ve teknokrat hükümeti kurdu.
1980’de yine devlet güvenlik güçleri seçilmiş sivil iktidara darbe yaptı ve 3 yıl demokrasiye ara vererek yeni anayasa yaptılar.
28 Şubat 1997’de yine devlet güvenlik güçleri seçilmiş hükümete muhtıra vererek hükümeti düşürdü.
Bu kısa tarihi hatırlatmayı şunun için yaptım.
Başkanlık sistemine geçtikten sonra devlet-iktidar ayrımında kafalar karıştı.
Daha doğru bir ifade ile AKP iktidarında 2016 sonrası “devlet-iktidar” ayrımı yeni bir algı ile zihinlerden kalktı.
AKP iktidarına olan “muhalefet” bir devlet ve sivil iktidar ayrımı yapmaksızın 2000 yıllık devlet aklını 22 yıllık AKP iktidarı ile eşitledi.
Son 55 yıldır sivil iktidara ayar veren “devlet aklı” nereye gitmişti ve ne olmuştu?
Devlet AKP mi olmuştu?
Artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti tamamen - kurumsal güvenlik bürokrasisi de dahil- bürokratik yapısı ile AKP parti devletine mi dönüşmüştü?
Arap BAAS devletleri gibi ?
Kahraman ordumuz ve fedakar özel güvenlik örgütlerimiz artık kimindi?
Türk milletinin değil miydi?
Milli istihbaratımız ve güvenlik bürokrasimiz tamamen siyasallaşıp iktidar partisinin bir yan kuruluşu mu olmuştu?
Artık Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır.” Sözü tarihin tozlu sayfalarına mı gömülmüştü?
1946-2024 yılları arasında 2016 yılında olanların hiçbir önemi ve tesiri yok muydu? Ve 2016 sonrası NATO dönemi “vasat devlet aklında” bir uyanış ve kendi varlığını korumak için bir silkiniş olmamış mıydı ?
Ergenekon ve Balyoz davaları ile ağırlaştırılmış müebbet cezası Yargıtayca onanan subaylarımız nasıl olmuştu da bir gece alınan kararla suçsuz bulunarak serbest bırakılmış ve rütbeleri yeniden yükseltilerek tekrar göreve getirilmiş ve de kendilerine tazminatlar ödenmişti?
FETÖ’nün istihbarat ve fiziki güvenlik güçlerimizi felç eden ve bölücü hainlere örtülü destek vererek kan gölüne dönen Türkiye den, 2016 sonrası bölücü teröristleri sınırlarımızın dışına atan acaba hangi irade idi ?
Terörü sınırlarımızın dışına atan ve Suriye topraklarında güvenli bölge oluşturmak için kararlar alan ve harekatlar yapan ve de başaran AKP’leşen parti “devlet” miydi acaba?
Ve son olarak Suriye’de olan, gelişen ve gelişecek olan olaylar AKP siyasi kadrolarının ve/veya partileşen BAAS benzeri AKP’leşen ve AKP ile aynileşen parti devletinin mi bulaştığı işlerdi ?
Erzurumluların çok güzel bir sözü vardır:
“O zaman gardaş ört ki ölem !”
Muhalefet dış siyasi gelişmelerin Türkiye’ye etkilerini “emperyal güç odaklarının” dün öğrettiği alfabe ve gözlüğü ile okumaya devam ederse bu AKP sittin sene iktidarda kalır.
55 yıl soğuk savaş döneminde “devletin” darbelerle siyasi iktidarları devirdiği bir ülkede soğuk savaş sonrası kazığın sonunda kendisine de girdiğini görerek titreyip silkinen bir devletin “güvenlik bürokrasisinin” plan ve harekatlarını AKP siyasi kadrolarının yüksek siyasi zekalarının sonucu görmek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tarihe gömmek değil midir?
AKP iktidarının önünü açan ve onun iktidar yollarını döşeyen ABD-AB emperyal güçleri olduğu yazılıp çizilen ve bilinen bir gerçek.
Fakat FETÖ bozgunu sonrası devlet ile birlikte kendisinin ve iktidarının da hedef olduğunu gören Sn.Erdoğan’ın, devletin silkinişi karşısında “dış ve iç güvenlik bürokrasisinin” direksiyonunda hangi iradenin olmasını onayladı ki işler değişti ve evrildi?
Ve o irade acaba AKP siyasi iktidarının sivil parti kadrolarının iradesinin bir kurmay aklı mı?
Bu soruların cevabını zihinleri ve hedefleri darmadağın olmuş Türk milliyetçileri doğru olarak vermezse işte o zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin gelecekte gerçek varoluş sorunu başlamış olacak.
Çünkü 3. Dünya Savaşı su yüzüne çıktı ve savaş daha yeni başlıyor.
Soğuk savaş döneminin eski alfabeleri ile günümüzü okumaktan ve emperyal güç odaklarının algıya dayalı “öğretilmiş çaresizlik ” sendromundan ilk kurtulması gerekenler, gelecekte Türkiye’nin bağımsız varlığının tek dayanağı olacak olan sivil siyasi kanadın tek temsilcisi Türk milliyetçileridir.
Çünkü ümmete dayalı siyasi iktidar ideolojisinin,
sosyalist ideolojinin ve de emperyal liberal siyasi ideolojinin iktidar olma dönemi artık bitti.
Hani ne diyorduk?
Ey Türk titre ve kendine dön !
Önce Türk milliyetçileri titreyip kendine dönmeli.
Yoksa başkaları Türk’ü titretip kendine döndürme hesaplarını emperyal planlarının bir parçası olarak yapmaya zaten çoktan başladı bile.