Osmanlı’nın yıkılmasına sebep olan batı kaynaklı sinsi faaliyetler ve içerden kullanılan piyonlarla kontrolsüz güç haline gelen hedefi karışık batıcılık hareketi günümüze kadar gelmiştir.
Türk milletini ve Türk devletini kontrol altında, yönetilebilir şekilde tutmak için üzerimizde stratejik hedefleri olan bir topluluklar birliğinden ( AB ) bahsediyoruz.
Elbette sizi kontrol altında tutmak isterler, sizin güçlenmenizi, büyümenizi, kalkınmanızı istemezler bu konuyla ilgili derin analizler yapmaya gerek yok.
Stratejik ve jeopolitik önemimiz dikkate alındığında, ülkemizle ilgili hedefleri olan devlet veya topluluk devletlerin hiçbir şekilde bizimle ilişkilerini kesmeleri mümkün değildir. Yani bir başka ifadeyle bizden vazgeçmeleri mümkün değildir.
İlişkilere bu açıdan baktığımız zaman karşımıza çıkan ve sürekli yaşadığımız bir gerçek vardır; Ülkemiz ile ilgili hangi olumlu ya da gerekli kararları alırsak alalım, bu kararlar ile ilgili hangi politikaları uygularsak uygulayalım bizimle ilgili hedefleri olan ülke ve topluluklar bir şekilde seslerini yükseltip, esip gürleyerek müeyyideler veya sonuçları kötü olur gibi tehditler savurmaya başlarlar, emin olun bu ifadeler çok dikkate alınacak bir durum değildir.
Başlarına gelecekleri bildikleri için, aldıkları kararları bile uygulayamazlar. Zaten aldıkları hiçbir karar ve müeyyide yürüyüşümüzü engelleyecek, bizi durduracak bir tesirde değildir.
Herkes biliyor ki bizi Avrupa Birliği’ ne eşit statülü devlet olarak asla almayacaklar çünkü Türkiye’yi Avrupa Birliği’ ne almak demek Avrupa Birliği fonlarını kullanımı, serbest dolaşım, serbest ticaret ve gelişen her türlü teknolojiye kolayca erişim demek.
Bildiğiniz gibi Avrupa Birliği ülkeleri birlik içerisinde oluşturdukları fonların kullanımını ülkelerin nüfus çoğunluğuna göre pay ederler.
Şu anda AB içerisinde en kalabalık nüfusa sahip Almanya’yı bile nüfus olarak geçmiş durumdayız.
AB içinde olsak her paylaşımdan en yüksek oranı kullanma hakkına biz sahip olacağız.
Bu durum bizi yönetmek isteyen, kalkınma, büyüme ve her yönüyle gelişmemizi istemeyenlerin elbette çıkarına olmaz.
Ülkelerin ilişkileri dostluk, arkadaşlık, tanışmışlık ilişkisi içinde değil karşılıklı ( Kazan - Kazan ) çıkarlar ilişkisi şeklinde devam eder.
Bir başka ifadeyle;
Biden, Merkel, Macron, Putin’e dostum arkadaşım evime geldi evine gittim çay kahve içtik yemek yedik demeniz, uluslararası ilişkilerde diplomasi açısından hiçbir mana ifade etmez.
Her ülke büyüme hedef ve politikalarını programlarken iki şekilde hareket eder birincisi iç dinamiklerini her yönüyle yenileyecek, geliştirecek ve büyütecek.
İkincisi bu büyüme ve geliştirmenin doğal etkileşimi olan diğer devletlerle arz talep ilişkisi içerisine girerek çok yönlü diplomasi yürütmeleri gerekir.
Bu da ciddi bir stratejik akıl gerektiren durumdur.
Diplomasi de hayati kural:
Yürüttüğünüz diplomasi de sizinle çeşitli ilişkiler içerisinde olmak isteyen devletlerin ülkeniz ve bölgeniz ile ilgili stratejik hedef ve amaçlarını biliyor olmanız gerekliliğidir.
Bütün ülkelerin diplomatik ilişkilerde bir açık bir de gizli ajandaları vardır bu durumu bütün ülkeler bilirler fakat ilişki kurmaktan da uzak durmazlar.
Tarihte yaşadıklarımızın bize gösterdiği bir gerçek var;
Batılı devletlerin tümü 1071 Malazgirt Zaferi de dahil 1453 İstanbul’un Fethini içlerine hiç sindirememiş olmalarıdır.
Her karşılaştığımız olayda ne kadar demokrasi, insan hakları, özgürlük nutukları atarlarsa atsınlar ülkemiz ile girdikleri her uluslararası ilişki de akıllarının büyük bir bölümünde tarihte kaybettiklerini yeniden nasıl kazanırız düşüncesi taşıyan stratejik hedef, program ve akılları vardır.
Bu akıl onları bağlayan o kadar köklü bir akıldır ki bu akıl ve bize karşı uygulamak İçin dayattıkları kendi hedeflerine göre politikalar bu akıldan hiçbir zaman vazgeçmeyeceklerinin en belirgin ispatıdır.
Bu sorunlu aklın gerçekleştirmek istedikleri hedefleri ve bize tarihte yaşattığı çoğu da trajedi ile biten ciddi hamleleri vardır.
Bunlardan önemli gördüklerimizi yazmaya devam edeceğiz