Tüm gözleri çıkartmakla meşhur köşe yazarımız geçtiğimiz akşam kendine has bir cümleyi arz-ı endam etti yine ekranlardan!

Kırdığı potun ardından benimle aynı anda program sunucusu da şu tepkiyi verdi; ‘ne yani Türkiye’de Türkçe yan dil mi olsun?’
‘Yok artık kendini aştı bu kadın’ cümlesi de anında yanımdakilerden geldi.

Evet akıllara zarar bu cümle gaf mıydı yoksa gerçek fikrin zikre yansıması mıydı bilmiyorum fakat akıllara zarardı... Ki her söyleminde bu tarz cümlelere sıklıkla yer veren ‘çoook ünlü köşe yazarımız’ cehalet içerisindeki ruh haliyle halâ nasıl ‘çok ünlü’ unvanını taşıyor onu da bir türlü anlayamıyoruz ya hadi neyse!

Anneden, babadan, yetmiş yedi sülaleden bir Kürt olarak böyle bir cümle bir kez olsun benim aklıma gelmedi. Tam aksine şunu dedim her seferinde; keşke tüm kurumlarımızda eğitim dili Türkçe’nin yanı sıra İngilizce olsa!
Ben Kürt isem ailemden dilimi öğrenirim... Olmadı bir kursa giderim... Olmadı kitapların dibine vurup öğrenirim... Çünkü ‘kültürün devam etmesi şikayetle değil aile ile başlar’.
Ama lafta ve şovda değil gerçekten niyetliysem!
Yakın geçmişte Güneydoğu’da bunu bizzat yaşadık. Okullarda seçmeli ders olarak verilen Kürtçeye talep olmadı, sınıflar boş kaldı.
Dünya dilini öğrenmek ve dünya gençleri ile yarışıp ilerlemek dururken öğrenciler ve aileler kültürel dillere rağbet etmedi, etmiyor, etmesin de!

Niyetim; kültürüme ait dili samimiyetle öğrenmekse kimse beni tutamaz. Yok niyetim samimiyetle kültürüme ait dili öğrenmek değil de başka ise işte o zaman çetrefilli durumlar ortaya çıkar! Tıpkı bizim ‘çok ünlü köşe yazarımız’ gibi.
Geçmişin acılarını fazlasıyla yaşayan ve içine kazıyan annem ve babam bizimle hiç Kürtçe konuşmadı, konuşamadı! Terör ve baskı kıskacında kalan aileler Kürtçe konuşmayarak evlatlarını globalleştirerek kurtarmaya çalışıyordu çünkü.
Size ve bana göre yanlış olabilir bu tavır fakat davranışları değerlendirirken insanların içinde bulunduğu tüm şartları ve içlerindeki travmaları anlamak gerekiyor.
Evet bizimle hiç Kürtçe konuşulmadı fakat biz Kürtçeyi ve kültürümüzün tüm tarihini öğrendik. Hem de ‘ana dilde eğitim’ çığlıkları atmadan, yaygara koparmadan. Bu istek ne bana ne de Türkiye’ye bir şey katmayacaktı tam aksine çok şey götürecekti. Bölecekti, uzaklaştıracaktı, sen-ben-o olacaktık...

Öyle uzağa gitmeye gerek yok. Hemen sınır komşumuz Irak’a bakalım.
Kültürel dillerde eğitime gidersek nasıl ayrışacağımızı Irak’ta çok net görebiliriz. O bölgenin tipik özelliği olan ayrışma-ayrıştırma birilerinin işine geldiği için ‘özgürlük’ adı altında her santimde ayrışma yaşanıyor, toplumlar zehirleniyor. Irak’ta pek çok dilde eğitim yapılıyor. Kültürlere çekirdekten ayrışma öğretiliyor!
Sen, ben, o diye ayrışan Iraklı bir türlü ‘Biz’ olamıyor!

Vatan bilincini alamayan çocuklar geleceğin kültür çatışmalarında eli silahlı birer figüran oluyor. Halbuki çocuklar kendi kültür ve inancı içerisinde özgür yaşarken vatan kavramını da tek dil ve tek müfredatla yapılan eğitimle yan yana oturarak birlikte öğrenseler... Kürt, Türk, Arap, Yezidi, Hristiyan demeden tüm çocuklar devletin okullarında yan yana oturup ‘ülkeleri adına birlik’ olsalar Irak üzerinde bunca kirli oyun sahnelenebilir miydi?
Ayrışmalar çatışmaları, çatışmalar da çöküşleri getirir unutulmasın! Birilerinin ‘ülkeleri ne kadar çok bölersek o kadar kolay yönetiriz’ mantığına söylemleri ile çanak tutan insanları tarih ve vicdanlar ne şekilde yazacak ve nasıl affedecek çok merak ediyorum...