Ömer Ankara’ya senatoryuma götürüldü … ben de doktora göründüm bulunduğum ilin ( Elazığ cezaevi ) devlet hastanesinde

Hapishaneler de her karakterde insan var … puştu muştu … hıyarı angutu…domatesi biberi gibileri…bir de ;’ bana ters baktı çektim vurdum abi ‘ diyen öküzü eşeği … ve mert delikanlı olanı..

Mahkum Ömer, efendi kişiliği ile bilindiği için cezaevi idaresi özel olarak koğuşuma vermişti rahat rahat cezasını yatsın diye… Ömer , mert dürüst biriydi gerçekten ve cesur … beni çok sever sayardı …diğer mahkumların aksine , hap esrar içmek gibi kötü hiç bir alışkanlığı yoktu …benimle birlikte namaz kılar günlük hayatını ibadetle geçirirdi … Aslan gibi güçlü kuvvetli sağlıklı biriydi …

Ancak ne olduysa , geçen onca zaman içinde Ömer verem ( tüberküloz ) hastalığına yakalandı …Ankara senatoryum hastenesine sevk edildi ama hapishane işte , ne boşta olan ring var ne de yol ödeneği … o yüzden Ömer’in Ankara’ya sevki aylarca uzatıldı… sağlıklı günlerinde uyanacağım saati bildiği için kahvaltımı hep Ömer hazırlardı ve birlikte kahvaltı ederdik … hastalığı döneminde bu kahvaltı seansları aynı şekilde devam etti …

Bilindiği gibi verem hastalığı bulaşıcı ve tehlikelidir … cezaevinde çok daha tehlikeli … hele de ben öyle bir durumda kendime hiç bakamam pejmurdenin biriyim … ne sigarayı bırakırım ne senatoryuma giderim … bunu bildiğim halde Ömer ekmeğime meyveme çayıma elini sürüyor … ancak sırf üzülmesin diye yapma etme hastalığın bulaşıcı demiyordum … koğuşta ki diğer mahkumlar uzak duruyor Ömer den , hastalık bulaşmasın diye … ama Ömer beni o kadar seviyor ve güveniyor ki işin ucunda ölüm de olsa Ömer’e benden uzak ol hastalığın bulaşıcı diyemedim demedim … psikolojisi bozulur daha kötü olur diye Ömer in yediğim her şeyime elini sürmesine göz yumdum …

Bir kaç ay böyle geçti …sonra beni bir ter bastı , bir öksürük …göğsüm yırtılırcasına hönkürmeye başladım … nefes aldıkça çiğerlerim batıyor … ayvayı yedim diyordum …iştahım kesildi .. hareket kabiliyetimi yitirdim…hep yataktayım …ve bir gün Ömer’i ben uyurken baş ucumda nöbet tutarken uyanmıştım , gözleri yaşlıydı … kendini suçluyordu …vicdan yapıyordu … onun bana üzüldüğü bu hali beni de üzmüştü ..

sonra

Ömer Ankara’ya senatoryum hastanesine götürüldü … ben de doktora göründüm bulunduğum ilin ( Elazığ cezaevi ) devlet hastanesinde … doktor bana ; ciğerlerin büzülmüş su toplamış dedi ama üzülme , sana ilaç yazıyorum geçer dedi …içtim yazılan ilaçları rahatladım … ama bir buçuk yıl kendimi anca toprlayabildim … ve bu arada Ömer Ankaradan dönmüş sağlığına kavuşmuştu … derken Rahşan affından faydalanıp tahliye oldu Ömer … ben ise başka cezaevine sürüldüm … ordan oraya bu cezaevinden şu cezaevine derken yıllar sonra ben de tahliye oldum …

Ve Ömer tahliyemi duyup beni ziyarete geldi … sarıldık …o eski Ömer iyice çökmüştü … saçları bembeyaz olmuş yüzü güneşten yanmış elleri çatlak dolu nasırlaşmıştı , avurtları çökmüştü …

Ne iş yapıyorsun Ömer dedim

- abi çıkınca hemen evlendim ama iş yok güç yok .. o yüzden inşaatta çalışıyorum dedi

Bir süre sustuk .. üzüldüğümü anlamıştı …ayrılırken içim dolmuştu ve eminim Ömer bana belli etmedi ama , ağlamıştır ..