Cumhurbaşkanlığı sistemi hakkında Akparti sözcüsü Ömer Çelik: “bazı yerlerde kireçlenmeler olabilir, bakacağız, bunları revize etmemiz lazım” demişti. Revize etmek, düzeltmek olduğuna göre eğrilik mevzubahis. “Revizyonist” tâbiri, 12 Eylül öncesi çok kullanılırdı. Marksist kültürde kurucu felsefenin yani Marks’ın görüşlerinin, bulunulan ortama ve zamana göre değiştirilmesi yani.. “Revizyonist” karaçalmasına muhatap: bir kişi olabileceği gibi, bir dernek ya da kurum veyahut da devlet olabilirdi.
Cumhurbaşkanlığı sistemi revize edilecekti, unutuldu.
Zaten nasıl bir sistem olduğunu getirenler de bilmiyordu.
Muhalefet ise Cumhurbaşkanlığı sisteminin ‘revize edilmesi’ne sayısız fırsatlar çıkarmakla görevliydi.
Her ne kadar muhalefeti oluşturan partilerin yarım ağız söylemlerinde ‘parlamenter sistem’ bulunsa da gerçekte liderlerinden en uçtaki fertlerine kadar hiç kimse parlamenter sistem savunması bile yapamıyordu. Geleneksel hâle gelen ‘koalisyonlar’ hatırlatması bile böyle bir sistemin, bırakın ‘ibda’ edilmesini;‘revizyonizm’ine bile fırsat vermiyordu.
Zaten muhalefet, Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday göstererek ilkesizliğini ortaya koymamış mıydı?
Muhalefetin en güçlü olduğu zaman Cumhurbaşkanlığı seçimi arefesiydi ve gerek İyi Parti, gerekse CHP, ittifak zeminini, kurucu irade olarak gördükleri ‘parlamenter sistemin ihyası ve iyileştirilmiş parlamenter sistem’ teklifiyle oluşturuyorlardı. Böyle bir zeminin taşlarının örülmesi için de elbette ki eski(miş) ya da kireçlenmiş yapının kireç sökücü ile revize edilmesi lüzumsuz bir gayret olurdu. Yani Çelik’in vaaz ettiği revize politikasını muhalefet zaten yürütüyordu. İktidarın değirmenine su taşımakla meşguldüler.
Madem parlamenter sistemin yeni bir modelini kuracaksınız; hiç olmazsa, Nurettin Topçu’nun kayınpederi Millî Mücadele kahramanı ve Birinci Meclis’in İkinci Grubunun fikir babası Hüseyin Avni Ulaş’ın söylemlerine kulak kabartsaydınız ya... Onun Meclis’i nasıl milletin ‘Kâbe’si olarak vasıflandırdığını ve parlamenter sistemi nasıl Cumhuriyetin olmazsa olmazı addettiğini milletle paylaşsaydınız ya…
Ve de en önemlisi revizyonizmi ‘akredite’ eder gibi adaylık yarışına girmez, üfürük yarıştırmazdınız.
Sanki seçimi kazanabileceklermiş gibi bir yandan CHP, Muharrem İnce’yi aday gösterdi, öte yandan da Meral Hanım adaylık yarışına girdi. Bana göre seçim çok büyük bir hezimet oldu aslında; milletin ilkeli duruşuyla destek verdiği millet ittifakı için. Çünkü ilkelerinde samimiyetsizlik revizyonizmden bile daha bâriz vücut buldu. ‘Opurtünizm’, revizyonizm kadar cevaz bulmazdı doğal olarak…
Muhalefetin, parlamenter sistemin ibdasında samimi ise bunun temellerini oluşturmada bir fikir sahibi, bir strateji ve doktrin sahibi olması beklenirdi.
Mesela muhalefet tanımadığı ve değiştirmeyi düşündüğü bir sisteme niçin omuz vermişti?
Bu, ister istemez Ömer Çelik’in ‘revize’ ve kireçlenme teorisi’ni besleyen bir muhalefet damarının her halükârda iktidarı ayakta tutacak bir ‘performans’ sergileyeceğinin işaretiydi.
Bir aday ile katılanların yüzde sekseninden fazlasının oyunu alsa bile, karşısında onu akredite edecek adaylar olmadığı zaman; bu sistem, herhangi bir revizyonu kaldırabilir miydi? Yani sürdürülebilir miydi?
Muhalefet aday çıkararak sistemi tanıdı, besledi, revizyon ihtiyacını ortaya koydu ve ayakta tutmada en ‘gerek ve şart’ aparat oldu.
Bugün de hemen her partinin kongresinde bu ‘revizyonist’ ve ‘opurtünist’ yaklaşımların yeni açılımlarına şahit olmamız işte bu yüzdendir.
“Güneş, kuru dalları da taze yaş dalları da kendine çeker.”
Kuru dallar da yaş dallar da güneşe doğru uzanır. Kuru dallar daha çok kurumak için, yaş dallar da daha yeşermek için…
Aslında filozofisi olmayan, bütün üniversiteleri ‘kleantalist’ ilişkiler ağına mahkûm bir ülkenin hangi sistemle yönetilirse yönetilsin bir hedef ve uygulama bütüncüllüğünden bahsedilemez. Ne önersen hep iğreti durur. İster parlamenter sistem olsun, ister başkanlık sistemi…
Geleceği kurmak biraz da ülkü inşa etme işidir. Kısa, orta ve uzun vadeli Kızılelmaları olan… Projeksiyonu, programı, uygulama planlarıyla bir ideoloji yani…
‘Zihinsel ve matematiksel çözümleme’si olan bu bütüncül yaklaşımı hayata geçirmek için de adanmış lider ve kadro elbette…
Var mı?
Dikkat ederseniz bütün muhalefet potansiyeli, bir dizi ‘gayrimemnunlar’ın eski yapıyı beğenmeyip yeni ikbal arayışlarından ibarettir.
Paul Valéry: “Gelecek denen şey, ‘ân’ın en duygusal bölümüdür” diye boşa söylememiş…